İrfan ERDOĞAN...
[email protected]
Fotoğraf : İrfan Erdoğan...
Kaldığımız otel üç yıldızlı bir oteldi ancak yıldızı ne olursa olsun başımıza general olacak değildi,neticede konaklayıp istirahat etmek için inşaa edilmiş bir yer o kadar...
Kaldığımız beş gece boyunca her sabah kahvaltıda bize kuru fasulye yediriyorlardı. Gerçi yanlış anlaşılmasın kuru fasulyeye karşı değilim küçük de görmüyorum dünyanın en güzel yemeğidir.Ancak her sabah müşterinin önüne kuru fasulye koymak da akıl karı olmadığı gibi doğru da değil. Hele söz konusu bir otel ise...
Kuru fasulye de bir iki kişiye ancak yetecek miktarda bir şey. Tat yok,lezzet yok, tuz hiç yok. Hâlâ Londra yerine bir Afrika ülkesine gittiğime inanıyorum inanın. O nasıl Londra?
Sonra otel personelinden doğru dürüst dil bilen bile yok, otel müşterileriyle her allahın günü yemeklerde adeta tiyatro oynanıyordu. Yemek isteniyor dakikalarca anlatamıyorsun,su istiyorduk yine aynı keza. Halbuki otellerde özellikle yemek ve içecek kartları en az iki dilli olması önemlidir. Ama kaldığımız otelin yemek hanesindeki yemek kartları sadece ingilizceydi. Bu vesileyle de yemeklerde,yemek ısmarlamalarda oldukça zorlanıyorduk...
Yine allahtan yapay zeka vardı da yapay zekaya sığınıyorduk da tercüme edip öyle derdimizi anlatıyorduk. Belki hiç mi güzel birşey ile karşılaşmadınız diyeniniz olabilir. İnanın olsaydı memnuniyetle anlatır yazardık niye yalan söyleyeyim...
Çünkü ilk defa geldiğim Londra'yı gelmeden önce çok modern çağdaş huzurlu güvenli bir yer olarak biliyordum. Ama geldiğimizde inanın gördüklerimiz, yaşadıklarımız,tanık olduklarımız karşısında şok olduk ve hâlâ şoktayız. Şehrin her tarafı çöp kağıt, bakımsız yollar, kaldırımlar, kaosa dönmüş şehir trafiği, bakımsız köprüler. Velhasıl Londra her yanından adeta dökülen bir başşehir görünümündeydi...
Tüm bu olumsuzlukları görüp şahit olurken hanım bir ara haklı olarak"Görüyorsun vaziyeti, krallık ağa ve aşiret ilişkileriyle yönetilen ülkelerde demek ki emekçiler bunlara çalışıyor. Kendileri krallar gibi saraylarda yaşarken ülkenin içinde bulunduğu durumu ve vaziyeti görüyorsun" dedi...
Hanıma hak vermemek elden değildi. 21 yüzyılda hâlâ krallarla, şahlarla ve padişahlarla yönetilen bir ülkenin hali vaziyeti meydandaydı. Görünen köy kılavuz istemiyordu…