Prof. Dr. Doğan GÖÇMEN yazdı...
Son zamanlarda Marx’ın “sefil” hayatına ilişkin dedikodular yeniden gündeme geldi. Eskiden bu, Marx’ın insanlığa hizmet etmek için ne kadar özverili biri olduğunu göstermek içi anılırdı. Şimdilerde bu mitos olumsuz ders çıkarmak, hatta pişmanlık ifade etmek için güncelleniyor...
Marx’ın büyük para sorunları yaşadığı bir gerçek. Bu en başta üniversitelerde eleştirel düşünen tüm bilimcilere karşı yürütülen ağır saldırdan kaynaklanıyor ve bu konuda Marx tek örnek ve en dramatik örnek değil. Kelimesi kelimesine açlıktan ölen bilimciler vardır...
Mesela uzun yıllar üniversitede ders vermesine rağmen Kant’ın durumunun pek iyi olmadığını biliyoruz. Fichte, Kant’tan para yardımında bulunması için ricada bulunmuştur. Rousseau’nun durumu ortada.
Bu konuda bugün intihara varan ne kadar dramatik olaylar yaşandığı biliniyor. Liyakatsizlik eleştirisinin anlamı nedir? Üniversiteler bilim dışı kurumlara dönüşüp bazı kesimlerin elinde tekelleşince eleştirel kabul edilen herkes üniversitelerden uzak tutuluyor...
Marx, 19. yüzyılın ortalarından itibaren Avrupa üniversitelerindeki bu duruma karşı mücadele ettiği için ayrıca cezalandırılmak istenmiştir. Her taraftan kovulmuş, sınır dışı edilmiş, takibata uğramış, ama mücadelesinden vazgeçmemiştir, dize de getirilememiştir...
Bu nedenle akademisyen olarak başka da bir iş bulamadığı için para sorunları yaşamıştır. Engels, ikisinin ortak gençlik projesi olan Das Kapital’i yazması için ona para yardımında bulunmuştur. Marx’ın insanlığa hizmetini özel olarak finanse etmiştir. Ne kadar yüce bir davranıştır!
Fakat Marx’ın sefil bir hayat sürdüğü söylenemez, çocuklarının eğitimini ihmal etmemiştir, çocukları güncel sanatsal etkinlikleri takip edebilsin diye tiyatrolarını eksik etmemiştir. Çocuklarıyla sürekli pikniklere gittiği vs. magazinel olanın ötesinde bilinmesi gereken bir gerçek.
Eşinin derin felsefi bilgisi/geniş entelektüel kapasitesi, çocuklarına da aktardığı dil bilgisi herkesin malumu. Marx’ın kitap projesini ne kadar yakından takip ettiğini ve sonuna kadar desteklediğini eser yayınlandıktan sonra tanıdıklarına yazdığı içerik dolu mektuplarından biliyoruz...
Bu nedenle sorulması gereken soru, Marx gibi geniş bilimsel, felsefi bilgiye sahip birisini, bir bilimciyi, filozofu parasızlığa mahkum eden yapısal sorunların ne olduğudur. Bugün hala doktorasını tamamlamasına rağmen acı çektiren yapı nedir, bu nasıl değişmelidir sorusudur.
Marx’ın yalnızca geride bıraktığı eserleri değil, dünyayı değiştirmek için verdiği politik mücadeleleri değil, bilimci ve filozof olduğu için acı dolu hayatı dahi insanlığa pozitif örnek sunuyor bu bakımdan. Üniversiteler bugün artık bilimci yetiştirmiyor, diploma satıyor...
Gencecik arzu ve umut dolu gençlerimiz doktora öğreniminden sonra diploması veriliyor, kutlanıyor, başarılar dileniyor ve gönderiliyor. Sıradaki gelsin. Üretim şeridi gibi. En azından doktora yapan birisine kendisini akademide denemesi için fırsat verilmesi gerekmez mi?
Olur mu! Önce akademinin içine yerleştirilmiş imtiyazlı, her konuda, suç bile işleseler korunan bekçilerin onları sıkı bir zihniyet testine tabii tutması gerekir. Marx bize bu duruma karşı mücadele etmenin tek anlamlı bir yaşam tarzı olduğunu öğretiyor...
Bilimci/filozof insanlığa hizmet eder. Tek korkusu bu vicdanının yaralanmasıdır. Marx, insanlığa karşı sorumluluk dolu bir bilimci olduğu için yoksulluk çekmiştir. Ama insanlığa karşı vicdanı rahat ölmüştür. Sadece doğum ve ölüm yıl dönümünde değil, her gün hep saygıyla anıyoruz...