Bir romanın halkaları: Ahmet Antmen’in katmanlı dünyası...

Bir romanın halkaları: Ahmet Antmen’in katmanlı dünyası...

Ahmet Antmen’in Suda Halkalar Vardı romanı, kişisel tanıklıklarla toplumsal hafızayı iç içe geçirerek 12 Eylül’ün bireyler ve toplum üzerindeki izlerini çok katmanlı bir yapıyla anlatıyor...

*Tacim ÇİÇEK....

Suda Halkalar Vardı (Yazılama Yayınevi, 2021) romanı, Ahmet Antmen’in üçüncü kitabı. Antmen, 12 Eylül 1979 Mersin doğumlu. Üniversiteye kadarki öğrenimini bu kentte tamamlamış. ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu. Öğrencilik yıllarında ODTÜ Edebiyat Topluluğu başkanlığı yapmış. Topluluk üyeleriyle birlikte Nikbinlik dergisini yayına hazırlamış. Belirli sürelerle Damar, Kül ve Sanat Cephesi dergilerinin yayın kurullarında bulundu. Bir dönem temsilcisi ve yazarı olduğum Damar dergisinin (1992-2007) sanat yönetmenliğini de üstlendi. Aynı zamanda Edebiyatçılar Derneği Genel Sekreterliği görevini de yürüttü. Damar’ın bürosunu Edebiyatçılar Derneği ile paylaştığımızdan Ahmet’i o zamanlardan beri tanırım. Nâzım Hikmet Kültür Merkezi ve ODTÜ Edebiyat Topluluğu başta olmak üzere, yirmi yıldır çeşitli kurum ve kuruluşlarda tarih, teori ve pratik temelli edebiyat atölyeleri düzenlemekte. Ülke çapında pek çok edebiyat etkinliği ve festivalinin düzenleyici kurul ve ekiplerinde yer aldı...

Şiir, makale ve öyküleri pek çok dergide yayımlandı. 2002 yılı SES Şiir Birincilik Ödülü’nü alan "Ayrıksı Otları" isimli ilk şiir kitabı 2003’te okurla buluştu. İlk romanı "Beri Zaman Mahallesi"2016’da yayımlandı. Çeşitli ortak kitap ve antolojilerde de yer aldı çalışmaları. Arkadaş, Doruk, Papirüs, Gri, Kâğıt Gemi gibi kimi yayınevlerinde yöneticilik, editörlük ve çevirmenlik görevlerinde bulundu. Gılgamış Destanı, Medya ve Savaş Yalanları ve Odysseus gibi kitapların da bulunduğu çok sayıda eserin çevirmenliğini veya editörlüğünü üstlendi. Çocuklar ve gençler için kimi dünya klasiklerini Türkçe'ye uyarladı. TRT için hazırlanan "Evinde Yabancı"isimli gurbetçi öykülerinden oluşan bir derleme kitabın da çevirmen ve editör ekibinde yer aldı. Edebiyat ve Mimarlık kitapları serisine ortak yazılarla katkıda bulunan Antmen’le Damar kapandıktan 18 yıl sonra memleketi Mersin’de görüştük geçenlerde...

İnsanın görünür arayışlarından biridir; kendinden yola çıkarak yaşadıklarını veya tanığı olduklarını sorgulamak, yazmak. Kendini sorgulamak, yaşadıklarını ve tanığı olduklarını kalıcılaştırmak da emek, sabır ve işçilik ister en başta… İnsanın başkası için aradığı, düşündüğü, çabaladığı ve yazdığı tarihe kalır, edebiyata konu olur...

Şair, çevirmen, yazar Antmen’in ikinci romanı "Suda Halkalar Vardı" Yazılama Yayınları’ndan çıkmış. Mersin’de, onun konuşmacı olduğu etkinlikte imzalamıştı bana. Geniş bir zamana yayarak siyasi ve toplumsal olanı anlatmış. İlk romanının izleği nedir bilmiyorum, okumadım çünkü; ama bu romanın girizgâhındaki Ankara, Mersin, Viyana, Paris 2017-2020 verisine ve Suda Halkalar Vardı romanının izleğine baktığımda daha çok Ali merkezli bir yaşanmışlık ve tanıklık üzerinden anlatılan 12 Eylül öncesi, süreci ve sonrası olduğunu söyleyebilirim. En başta demek gerekirse kolay okunan, akıcı ve tertemiz bir anlatımı var Antmen’in. Muhsin’in, Yücel’in, Sahil’in, Pusat’ın, Nuri’nin, Komiser Hüseyin’in, Süleyman’ın, Mitrat’ın, Tarık’ın, Radi ve Halim Komutan’ın, Emir’in, Arif’in, Hulusi’nin, Ali Uygur’un, Ersan’ın, Hasan’ın, Umut’un, Şeyma’nın, Hatemi Bey’in, Azim’in, Özlen’in, Suna’nın, Servet’in, Saliha’nın ve de adını yazmadıklarımın hem kişisel hem de ortak hayat hikâyeleri bir bütünlük ve uyum içinde verilmiş. 250 sayfalık romanın avlu, tabutluk, sahil, plaj gazinosu, metruk bina, cezaevi, tünel, müdür odası, Paris’te bir hastane, havalandırma, geçmişin yolu, sergi salonu, sorgu odası, ırak bir ev, sığınak, pist, Kilikya, Ankara, kâbus, Mamak Cezaevi, pavyon, pansiyon, müdür odası, mekân, zaman, insan başlıklı bölümlerinde kişilerin hem ayrı ayrı hem de birlikte olmalarının sebepleri anlatılmış...

Suda Halkalar Vardı romanında ana karakterler yok; kişiler var. Yazar, zamanı, mekânları, kişileri, olay kurgusunu katmanlı yapmaya çalışmış. Bölümler ayrı hikâyeler biçiminde okunabileceği gibi baştan sona bir bütünlük içinde de okunabilir; yani bölümler bir bütünün ara başlıkları gibi de görülebilir. Antmen, sanki bunu okuruna bırakmış veya kolay bir okurdan yana değilmiş gibi tasarlamış. Okuru metne dâhil etmek pek çok yazarın başvurduğu bir yöntemdir. Yazarın okurundan eleştirel ve metni yeniden üretme beklentisiyle okumasını beklemesi, ne kadar karşılık bulur ya da bulmaz, okunan metnin sağlamlığı ile orantılı bir sonuç diye düşünüyorum...

Su halkalarını bir metafor olarak düşünmemizi istiyor bence yazar. Çünkü durgun bir suya atılan taş(lar)ın oluşturduğu halkaların giderek genişleseler ve ilk halka diğerlerini hep içinde tutsa da o halkaların benzer olduğunu, aralarındaki mesafenin de neredeyse aynı kaldığını görürüz. Dış etkenler ortadan kalkınca da su zerrelerinin bir bütünmüş gibi olduğunu da görürüz. Bireylerden oluşan toplumlar, topluluklar gibi. Her benzetme hatalı belki ama okuduklarımdan soğurduğum sonuçlar bunlar. İşte duygularıyla, yaşamlarıyla, farklılıklarıyla ve benzer yanlarıyla bir akış hâlinde olan insanlar gibi roman kişilerinin de hem kişisel hem ortak yaşamları, kendi iradeleri dışında yaratılan ortamın sonuçları olduğundan halka halkalar. Kendileri olabilmenin tek çıkış yolu, birlikte mücadele etmek için ayrılmak, birbirinden uzaklaşmak değil de birleşip büyük bir güç olmak olduğunu örtülü biçimde de olsa anlatan bu romanı ilginç bulduğumu belirtmeliyim...

NOT: Bu yazı ve fotoğraf Günlük Evrensel Gazetesi'nden alınmıştır...
*Yazar...

* Bu bir editöryal haberdir.

Önceki Haber Cehennem,ölüm ve iktidar...
Sonraki Haber Bugünün işçilerine dünden bir yol haritası: İlk Sovyet...
Benzer Haberler
Rastgele Oku