"Despot" ve "Tiran" kavramlarına dair...

Prof. Dr. Doğan GÖÇMEN yazdı...

(Aristoteles ve John Locke'un siyaset felsefesine ilişkin kısa bir not)

Diğer dillerde olduğu gibi modern Türkçede “despot” kavramı ilkesel olarak siyasi bir kavramdır. Kavramın orijinal anlamı tahakküm ilişkileri içeren değer ve anlam yüklü bir kavramdır. Kavramın orijinal anlamı dikkate alındığında başka türlü olması da belki mümkün değildir. Kavramın tahakküm içeren siyasi anlamı birey ve ülke olmak üzere iki boyutlu tanımlanıyor...

Büyük Türkçe Sözlük’e göre birey bağlamında despot kavramı “Her istediğini ve dilediğini yaptırmak isteyen kimse, tiran” olarak tanımlanıyor. Ülke veya daha doğrusu toplum bağlamında ise “Bir ülkeyi zora ve baskıya dayanarak yöneten kimse” olarak belirleniyor. Bu iki boyutlu belirlemeden hareketle ve Arsitoteles’in Politika’da ve John Locke’un Hükümet Üzerine İkinci Deneme’sinde tirana ilişkin yaptığı tanımı da dikkate alarak, despotu, bir ülkeyi kendi kişisel istek ve dileğine göre zora ve baskıya dayanarak, kişisel istek ve iradesinin gerçekleşmesi için gerekirse şiddete başvurmaktan da çekinmeyen kimse, yani “tiran” olarak belirleyebiliriz. Burada şimdi artık tiran ve despot kavramlarının eş anlamda kullanıldığına işaret edebiliriz...

Modern Türkç'enin kavramsal çerçevesinin oluşmasında Fransız'canın büyük etkisini dikkate alırsak, despot kavramın Türkçeye diğer kaynaklardan çok Fransız'cadan (despote) geldiğinden hareket edebiliriz. Almanca Duden sözlüğü kavramın kökenini Eskiçağ Yunancadan “despótēs” (δεσπότης) sözcüğüne kadar takip ediyor.  Despótēs İngilizce'ye çok ilginç bir şekilde şu üç kavramı içerecek bir şekilde çevriliyor: “Tanrı, efendi ve mülkiyet sahibi” (lord, master, owner)...

Öyle anlaşılıyor ki efendi mülkiyet sahibi olduğu için aynı zamanda yüce ve mutlak olan olarak, yani Tanrı (lord) olarak tanımlanıyor. Uluslararası internet sözlüğü Wiktionary despot kavramına ilk Hint-Avrupa dillerinin kaynaklık ettiğini ve “evin efendisi”, yani ailenin efendisi anlamına gelen “déms pótis” sözcüklerinden geldiğine işaret ediyor. Ortaçağ Latincesinde “despota” sözcüğüne dönüşen despot kavramı köken olarak bir Sanskrit sözcüğü olan ve ev ve efendi (dṓm/dáma ve pótis/pati) sözcüklerinden türetilmiş olan “dampati” (दम्पति) sözcüğüyle de akrabadır...

Aristoteles tiranlığı krallığın, yani genelin çıkarını ve iyiliğini amaçlayan monarşinin çürümüş hali olarak tanımlıyor – çürümüş, çünkü tiran ülkeyi yönetirken elinde tuttuğu erki genelin iyiliğini temel almak yerine kendi kişisel çıkarlarını, istek ve arzularını ve hırslarını gerçekleştirmek için kullanmaktadır: “Tiranlık monarkın yararına olan monarşidir” (P 1279b 5-10). Locke’a göre tiranlık, başkasının hakkı olan gücü gasp ederek ele geçirip kullanmak (exercise of power) anlamına gelmektedir...

Öyleyse “tiranlık gücün/erkin hakkın ötesinde kullanılmasıdır (398).” Locke’un bu tanımı bizzat kendisinin siyaset felsefesinin de sınırlarının ötesinde düşünmeye değer bir belirleme içermektedir –ki bu Rousseau’nun “güçlünün hakkı” kavramına yönelik eleştirisinden hareketle Nietzsche’nin güç istenci kavramına yönelik bir eleştiriye dönüştürülebilir...

* Bu bir editöryal haberdir.

Önceki Haber Bazı kitaplar neden zordur?
Benzer Haberler
Rastgele Oku