DİDF Genel Başkanı Ekşi: Mücadele olanakları artıyor...

DİDF Genel Başkanı Ekşi: Mücadele olanakları artıyor...

HABER MERKEZİ : Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu (DİDF) Genel Başkanı Zeynep Sefariye Ekşi ile Almanya’da kurulan yeni hükümetin önümüzdeki dört yıl boyunca içeride ve dışarıda izleyeceği politikaları konuştuk.

Almanya’da 23 Şubat’ta yapılan genel seçimlerden sonra yeni CDU/CSU-SPD koalisyonu göreve başladı. Yapılan ilk açıklamalara bakılırsa nasıl bir başlangıç oldu?

Friedrich Merz daha başbakan seçilmeden ve eski koalisyon hükümeti işbaşındayken izleyeceği politikaların önünü açmak için önemli bir adım atmıştı. Borç frenini kaldırmak için yeni hükümetin Anayasa değişikliği için gerekli olan üçte iki çoğunluğa sahip olmadığı için, eski mecliste Yeşiller ile anlaşarak borç frenini kaldırdı. 500 milyar euro altyapı için ayrıldı ve silahlanmaya ayrılacak bütçede üst sınır kaldırıldı. Görevi bitmiş parlamentoya karar aldırdı. Bu anti-demokratik bir yöntemdi. Çünkü CDU’nun tutumu seçim öncesi ve sonrasında kendisiyle çelişkiliydi. Bundan en çok faydalanan da AfD oldu. Silahlanmaya yapılacak harcamalar için üst sınırın kaldırılması gecikmeden hükümetin önceliğini gösterdi. Silah tekellerinin borsa değerleri ise bir anda fırladı!

GÜNDEMDE İKİ TEMEL KONU VAR: EKONOMİ VE ASKERİ HARCAMALAR

Başbakan Merz’in meclisteki ilk konuşmasına baktığınızda Almanya’yı nasıl bir dört yıl bekliyor?

Başbakan konuşmada aslında koalisyon sözleşmesini özetledi. “Politik değişiklik” dedi ama özünde bir değişiklik yok. Önemli iki temel konusu vardı.

İlki ekonomik durgunluğu aşmak. Alman ekonomisi son iki sene küçüldü. Her ne kadar Merz hedefinin büyümeyi yüzde 2’ye çıkarmak olduğunu açıklasa da, ekonomistler yüzde 0,8 lik büyüme oranını bile 0,1’e düşürdü. Hükümetin temel önceliklerinden biri Alman sermayesine sınırsız bir destek ve teşvik sağlamak. Tekeller için ucuz enerji sağlanacak, gelir vergisi her sene yüzde 1 düşürülecek, bürokrasiyi azaltmak adına her tür denetim kaldırılacak. Böylece Alman tekellerine dünya pazarlarında daha güçlü olan rakiplerine karşı azami destek için tüm olanaklar seferber edilecek. BlackRock’un eski menajerine yakışır bir tutum!

İkinci önemli konu dış politika. Hatta bu dönem iç politikayı da dizayn eden dış politika diyebiliriz. Alman tekellerinin kaybedecek zamanı yok ve bunun için Merz ‘Avrupa Birliği bizi bekliyor’ dedi. Hükümet ABD, Çin, Rusya gibi büyük güçlerle rekabet edebilmek için Avrupa Birliği’ni Almanya öncülüğünde ekonomik ve askeri olarak güçlendirme taktiği izleyecek. Bunun için AB’nin en güçlü ordusuna sahip olmak hedefi var. Fransa ve İngiltere ile yeni işbirliği anlaşmaları imzalanıyor, Ukrayna savaşını bitirmemek için Taurus füzelerini göndermek istiyor, İsrail hükümetine tartışmasız destek açıklamaları yapıyor.

Ayrıca yeni Dışişleri Bakanı NATO’nun ‘yüzde 5’lik askeri harcama’ tartışmasına hemen yeşil ışık yaktı. Bu durumda Almanya’nın yılda 225 milyar euro silahlanmaya ayırması gerekiyor. Neredeyse bütçenin yüzde 50’si! ‘Barışı sağlamak’ adına savaşlara hazırlanıyorlar.

Merz öncülüğündeki CDU/CSU-SPD koalisyonunun özü sermayeye sınırsız destek, askerileşen bir ekonomi ve savaş kışkırtıcısı dış politika. Halkın hiç bir çıkarının olmadığı tehlikeli bir politika. Zaten önceki koalisyon bunun önünü açmak için dağılmıştı.

Emekçiler için ekonomik-sosyal durumunun geçmişe göre iyileşeceğine dair somut bir belirti var mı?

SPD’nin de koalisyon ortağı olması nedeniyle ufak da olsa emekçiler için birkaç olumlu adım beklentisi vardı. Ancak açıklamalara göre emekçiler için hiçbir olumlu adım olmadığı gibi, kazanılmış haklara saldırı planları ve sermayeye daha fazla ucuz iş gücü sağlama hedefi söz konusu…

İşçi sınıfının yaklaşık 100 yıl önce mücadeleyle kazandığı tam ücret karşılığı 8 saatlik iş günü tanımının değiştirilerek haftalık çalışma saati tanımı getirilmesi koalisyon anlaşmasında var. Merz bunun için sendikalarla görüşüleceğini belirtti. İşçilerin tam ücret karşılığı günlük çalışma saatlerinin düşürülmesi talebi olduğu bir dönemde bu planın açıklanması tam bir saldırganlık örneği. Yine Bürgergeld/Vatandaşlık parası uzun zamandır CDU/CSU’nun hedefindeydi. Vatandaşlık parası alanlar için yaptırımlar planlanıyor. Amaç hem giderlerden tasarruf etmek hem de işsizleri ucuz işgücü olmaya zorlamak. Emekliler çalışırsa aylık 2 bin euroya kadar gelirleri vergi dışı bırakılacak. Asgari ücretin yükseltilmesi ise komisyonlara havale ediliyor.

Emekçilerin yıllardır artan konut, sağlık, eğitim alanındaki sorunları ise CDU/CSU-SPD hükümetinin gündeminde değil. 500 milyarlık altyapı bütçesine umut bağlanıyor. Ama onun da ne kadarının halk için ne kullanılacağı belirsiz. Toplu işten atmaların artmasıyla işsizliğin yükseldiği günümüzde, yeni hükümetin kısıtlama politikalarıyla işsizlik daha da artacak. Kamuda çalışanların sayısının her sene yüzde 1 oranında azaltılması sözleşmede yer alıyor. Bu da yaklaşık 240 bine yakın emekçinin daha işsiz kalması demek.

Sanırım bu örnekler emekçilerin payına ne düştüğünü gösteriyor! Sermayeye verilen teşviklerin, orduya ayrılan milyarların kaynağı emekçilerin cebi ve sosyal kısıtlamalar olacak. Yoksulluk ve işsizlik daha da büyüyecek...

Not  : Bu haber Yeni Hayat Gazetesi'nden alınmıştır…

Önceki Haber Her durumda, her şart altında okumaya devam...
Sonraki Haber EMEP’li Sevda Karaca: "Taraf olmalı ve mücadeleyi ortaklaştırmalıyız..."
Benzer Haberler
Rastgele Oku