FELSEFE İŞE YARAR MI? FELSEFE NE İŞE YARAR?

FELSEFE İŞE YARAR MI? FELSEFE NE İŞE YARAR?

Prof. Dr. Doğan GÖÇMEN yazdı...

Felsefenin en temel alanı olan mantık çerçevesinde araştırılan doğru-düzgün düşünmenin ne olduğu sorusu (“düşünmenin neliği”), ontoloji çerçevesinde sunulmaya çalışılan dünya tasarımı ve epistemoloji çerçevesinde doğruluğu ve yanlışlığı araştırılan, dolayısıyla sistematik bir şekilde düzenlenmeye çalışılan bilgimizin hepsi sonunda ahlakımızı düzenlemeye, diğer bir deyişle davranışlarımızın, doğru olmasına; davranışlarımızın gerçekleşmesi için başvuracağımız araçların doğru araçlar ve yöntemlerin gerçeğe sadakat ile seçilmesine; kısacası günlük, kısa, orta ve uzun erimli hedeflerimize insan onuruna yakışır bir ahlaklılık çerçevesinde ulaşılmasına hizmet eder...

Ontoloji, yani varlık felsefesi çerçevesinde ortaya konan dünya tasarımı insana bir tür olarak varlıkta yerini ve halini belirleme ve böylece varlığın özbilinçli öznesi olma olanağı sunar. Epistemoloji, diğer bir deyişle bilgi felsefesi ontolojik olarak belirlenen bu yerin ve içinde bulunulan halin bilgisi olabilir ancak...

İnsanı varlığın öznesi ve içinde bulunduğu durumun değiştiricisi ve düzenleyicisi yapan söz konusu ontolojik bakış ve epistemolojik donanımdır. Felsefenin ahlak, sanat, hukuk, toplum, iktisat, siyaset, teknoloji, mühendislik ve mimarlık, tıp gibi alanları söz konusu ontolojik bakışın ve epistemolojik donanımın uygulandığı alanlardır –ki bu uygulama her alandan elde edilen yeni pratik bilgiye kaynaklık eder...

Uygulamadan elde edilen bu bilginin de genelleştirilip tüm alanlar için uygulanır kılınabilmesi işi de yine felsefenin üstesinden gelmesi gereken bir görevdir.
Hemen her durumda sergilediğimiz davranışlarımız doğru olursa ve sergilediğimiz davranışımızın gerçekten doğru olduğunu bilirsek, yani eylemlerimizin istediğimiz amaca ulaştığını bilirsek mutlu oluruz...

Zira felsefi bilgi bizi dünyayla ilişkilendirirken, bize her şeyden önce dünyaya ve topluma ilişkin ve toplumda ve dünyada ahlaki duruşumuzu düzenlememizi, yani ahlaklı olmanın ne demek olduğunu öğretir. Ahlaklılığın oluşmasının önkoşulu daha eylemeden amaçladığımız eylemlerin süreçlerini ve sonuçlarını öngörebilmek, araçlarını ve gereçlerini tartabilmek, yöntemlerini ve nedenlerini bir ön-yargılamaya tabi tutabilmektir...

O halde, felsefe, insanın yaşamını az-çok bilinçli bir şekilde düzenleyebilmesi ve anlamlı bir yaşam sürebilmesi için ekmek su kadar lazımdır. Kısacası; yaşadım diyebilmek için felsefeyle, felsefenin ışığında yaşamış olmak gerekmektedir...

Bu konuda René Descartes’in yaptığı, bir toplumun ya da ulusun “bireyleri felsefeyle ne kadar çok içli dışlı olursa”, bir toplumda felsefeyle uğraşanların sayısı ne kadar çok olursa, o toplum o kadar “uygar ve ince ruhlu”  olur belirlemesi son derece isabetlidir ve kanımca tarihsel olarak da kanıtlanmıştır...

Zira bugün sanat, edebiyat, kültür, davranışlarda estetik ve ahlaki zariflik bakımından uygarlığın en başında yürüyen uluslar, felsefi bilgileri genişlediği ve derinleştiği oranda ön sıralara doğru yürüyebilmişlerdir...

Örneğin bugün hala övünmekle bitiremediğimiz “İslam’ın altın çağı”, söz konusu kültürel alanda en başta felsefenin ve elbette diğer bilimlerin de en özgür ve dolayısıyla etkin olduğu döneme tekabül etmektedir...

Önceki Haber OY SİVAS SİVAS!..
Sonraki Haber 68 RUHU İŞTE BUDUR...
Benzer Haberler
Rastgele Oku