Tek kişilik hücrede kalan Zeynep Avcı'dan öykü tadında bir mektup...
Hücremde günler, birbirine benzeyen bir döngüde ağır ağır ilerlerken, dış dünyanın ritmi usulca süzülüyor içeri. Nisan'dan beri güneş, küçük penceremden içeriye sızmaya başladı. Saat 10'u 11'e vururken, bir kolumu parmaklıklara uzatıyorum, sonra diğerini. Bir nevi güneşe uzanma eylemi bu...
Güneşin nimetlerinden, sıcaklığından ve enerjisinden bir nebze olsun faydalanma çabası. Yaklaşık 15 dakika süren bu "bronzlaşma seansında" kitabımın sayfalarında dolaşmaya çalışıyorum bir yandan. Ardından güneş, iki saatlik havalandırma hakkımızı kullandığımız avluya doğru yol alıyor...
Eğer avlu kapısı zamanında açılırsa, duvara tırmanıp kaçmadan yetişebilirsem, bu sefer tüm vücudumla karşılamak istiyorum onu. Ne de olsa o, dışarıda tüm enerjisini cömertçe dağıtırken, ben sadece ışınlarının kıyısından faydalanabiliyorum. Bu bencilliğimi bağışlamasını umuyorum...
Erzincan'da akşamüstleri rüzgar genelde sert eser ama dün nedense yavaşladı, bugün de sıcaklığını yansıtmaya başladı. Havalandırma kapısı açılınca avluda biriken sıcak havayı iliklerime kadar hissediyorum. Zamanım iki saatle sınırlı olduğu için bu anları iyi değerlendirmek, nefes almak, gökyüzüne bakmak zorundayım...
Rutin bir günü daha yaşarken, dün gece hücremin kapısı ansızın küçük bir misafire aralandı. Nereden geldiğini, nasıl girdiğini anlayamadığım minicik bir fareydi bu. O kadar hızlı hareket ediyordu ki, başta korkudan ne yapacağımı şaşırdım. Bir bardak su almak için bile buzdolabının altına girmesini bekliyordum. Ama o, küçücük burnunu ve gözlerini gösterip sanki bir oyun oynarcasına beni izliyor, "Ben senden daha küçüğüm, ama korkum senden daha büyük," dercesine kaçıyordu...
Ben yatağın üzerine tırmandıkça, o da sabaha kadar yerin bir parçasını ele geçirmiş gibi ortalıkta dolanıyordu. Sanki, "Yere basma," demek istiyordu. Sabah yorgunluktan gözlerim kapandığında o da hücresini terk edip diğer hücreleri ziyaret etmeye başlamış. Diğer odalardan gelen çığlık sesleri, bu minik maceraperestin yolculuğunu haber veriyordu...
Havalandırma kapısı açılınca uzaktan bir ses duydum: "Zeynep, senin yanında çok yorulmuş bu zavallı, ona ne yaptıysan kaç saattir dolabın altında saklanıyor," diye seslendi arkadaşım. Havalandırma kapısının kapanmasından sonra yakalandığını duysam da, minik fare uzun kuyruğunun avantajıyla kurtulmuş, en son hücreye misafir olmuş. Gelen çığlık seslerinden anlıyordum bunu. Şimdi herkes kapıların altını bez parçalarıyla sıkıca tıkamış durumda. Bu minik misafirin akıbetini ancak yarın öğrenebileceğim...
Sevgili Adil Hocam,iyi olduğunuzu duymak beni çok sevindirdi. Bu mektubu, gönderdiğiniz kartı aldığımı haber vermek için yazıyorum. Benden istediğiniz sürgün temalı yazıyı ya da yazıları bir sonraki mektupla size göndereceğim. Arada bir ilham perileri ziyaret ediyor beni, umarım istediğiniz çerçevede bir şeyler karalayabilirim...
Gönderdiğiniz selamlar için de ayrıca teşekkür ederim. Şimdilik müsaade istiyorum. Yakın zamanda görüşmek dileğiyle. Kucaklıyorum.
Zeynep Avcı Kadın Hapishanesi C-Tek-6, ERZİNCAN...