İşçisiz hiçbir şey güzel olmayacak!

İşçisiz hiçbir şey güzel olmayacak!

Mustafa Yalçıner
[email protected]

Fotoğraf  : İrfan Erdoğan…

Türkiye’nin özel bir dönemden geçtiği, iktidarı ve muhalefetiyle özel koşullarda yaşamakta olduğumuz tartışmasız. Hiçbir özel bir dönem fazla uzun sürmez. Günümüzün özel koşulları da yerini farklı koşullara bırakacak...

Nedir bu özel dönem?

İktidar dur durak bilmeden çok yönlü olarak yükleniyor. “Dikensiz bir gül bahçesi” yaratmaya çalışıyor. İtiraz kabul edilmeyecek ve tek konuşacak olanın iktidar sahipleri olacağı bir egemenlik rejimi inşası. “Otoriter rejim” deniyor. Oysa adı bilinmiyor değil. Yüzüp yüzüp kuyruğuna gelinen bir faşist diktatörlük inşası. İktidar penceresinden bakılınca çoğu gitti azı kaldı. Sadece direniş kırılamamış durumda. Ve tabii direnerek kullanılabilen demokratik haklar. Hâlâ gücün varsa yürüyebiliyor… gösteri yapabiliyorsun. Direniş kırılamayınca henüz muhalif partiler kapatılabilmiş, basın tümden yasaklanabilmiş değil. Ama herkes görüyor ki, bunun için elden gelen arda konmuyor! Örnekse CHP Lideri Ö. Özel de içinde olmak üzere 61 CHP’li vekilin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını amaçlayan fezlekeler Mecliste. Yine bu partiye kayyım atamaktan vazgeçilmiş değil. İlki, düğmeye basılan 19 Mart’ın ardından üniversitelilerin tetiklediği Saraçhane direnişiyle püskürtülmüştü. Mahkeme eliyle yeniden “uyumlu CHP” yaratma hamlesiyse yanıt bekliyor. Üst üste “içeri” buyur edilen belediye başkanlarıysa cabası. Tehdit, yaşamsal. Ya yanıtlanacak ya kaybedilecek. Basın özgürlüğünden de geriye fazla bir şey kalmadığı ortada. Kısa süreli ekran kapatmalarla para cezalarının ardından etkili iki muhalif TV ekranı 10 günlüğüne karartılıyor. Tekrarındaysa tam karartma tehdidiyle yüz yüzeler. Uzatmayalım...

Nefes alma fırsatı tanımadan atak üstüne atak tazeleyen iktidarın eli rahat mı? Değil tabii. Ayağını sağlam toprağa basamıyor. Orta vadeli programın üzerine bindirilen Erdoğan-Şimşek ekonomi politikaları ekonomiye nefes bile aldıramadığı gibi tersi etki yapıyor. Yalnızca tekelci sermaye vergi indirimleri ve teşviklerle kârlılığını koruyabiliyor. Ancak onlar da rekabet güçlerini kaybediyor ve dış pazar kaybediyorlar. Ülke içinde üretimi sürdürebilen şirket sayısı giderek azalıyor ve Mısır’ın ardından Tunus ve Pakistan’a kaçışlar hız kazandı. Küçük ve orta boy şirketlerde iflaslar tavan yapmış durumda. Ve asıl emek-gücünü kiralayarak yaşamını sürdürmeye çalışan ücretliler, işçi ve memurlar, kent ve kırın dar gelirlilerinden geçinebilen yok. Bırakın tatili, çocuklarının eğitimini de geçtik, barınma ve beslenme ihtiyacını az-çok karşılayabilen parmakla sayılabiliyor! Sonuç, öfke birikimi ve tepkilerin açığa vurulması...

En son 600 bin kamu işçisinin toplu sözleşme görüşmeleri sözde sürüyor. Hükümet hala yüzde 17 zam teklifinde ısrarlı. Oysa enflasyon en az iki katı. Olacak ve kabullenilebilecek şey değil! Üyelerinden gelen baskı o düzeyde ki, hükümetin dümen suyunda yürüyen Türk-İş bürokrasisi bile sessiz kalamadı. Göstermelik olarak en sonuna grevi koyduğu “yol haritası”yla yasak savma amacıyla AKP binaları önünde gösteriler düzenledi. Başlıca talep ücret zammıydı. Ancak Konfederasyona rağmen işçiler kendilerinden istendiği gibi davranmadı ve taleplerini siyasallaştırma eğilimlerini ortaya koydu. Türkiye’nin dört bir yanında AKP binalarının önü arkası “Hükümet istifa” sloganlarıyla çınladı. Bu eğilim lokal grevlerde de görülüyor. Bir önceki grev yasağı tanınmamış ve grevler sürdürülerek oldukça yüksek sözleşmeler imzalanmış, diğer bazıları ancak kaba kuvvet doruğuna çıkarılarak bastırılabilmişti. Ancak birikim tümünün bu yolla bastırılabilmesinin olanaklı olamayacağını işaret ediyor. Ve süngüyle her şey başarılıp üstüne oturulamayacağı için iktidarca da gelişmeler dikkatle gözleniyor...

Durum buyken, sadece mitingler ve ortaya konuşma ve demeçler türünden demokrasi mücadelesiyle, “Getirin sandığı” türünden çağrılarla sonuç almak ve atakları püskürtmek mümkün mü?

Siyasallaşmakta ve bu koşullarda siyasallaşmadan edemeyecek olan işçi ve emekçilerin hak ve özgürlük mücadelesiyle birleşmeyen demokrasi mücadelesi faşist saldırılar karşısında yetersiz kalmaya mahkumdur! Ancak işçilerin hak mücadelesinin sendika bürokrasisine bırakılamayacağı da bir başka gerçektir...

Önceki Haber KARL MARX VE KADININ KURTULUŞU...
Sonraki Haber Ebedi Barış Arayışı  : Rönesans'da Tek Tanrılı Dinlerden Stoacılara Dönüş...
Benzer Haberler
Rastgele Oku