KARL MARX VE KADININ KURTULUŞU...

KARL MARX VE KADININ KURTULUŞU...

Prof. Dr. Doğan GÖÇMEN yazdı...

Karl Marx’ın kadın problemini sınıf problemine indirgediği ve böylece problemin çözümünü devrimden sonraya ertelediğine; hatta Marx’ın kadın problemi hakkında birşey yazmadığı; bu nedenle bu konuda kayda değer bir görüşünün olmadığına dair iddialar ezelden beri tekrarlanır durur...

Kanımca Marx’ın kendisinde ve bu konuda yetkin Marksist şahsiyetlerin eserlerinde hiçbir temeli olmayan bu sav son zamanlarda popüler kişiler tarafından tekrarlandı ve izlenimime göre kamuoyunda sorgusuz kabul görmüşe benziyor.Bu, kelimenin olumsuz anlamında çok şaşırtıcı, çünkü ülkemizde Marx ve Marksizm bilgisinin ne kadar sınırlı ve yüzeysel olduğunu gösteriyor...

Fakat bu izlenimin kısmen Marksist hareketin bazı dönemlerinde ve bazı kesimlerinde kadın probleminin eksik ve yanlış kavranmış olmasından kaynaklandığını da belirtmek gerekir. Bu konuda en yetkinlerden Clara Zetkin’in 20. yüzyılın başlarında Marksist hareket henüz “çocukluk” aşamasındayken yoldaşlarını eleştirip, kadın problemini bir bütün olarak sahiplenmeden “proleter kadının” problemlerinin sahiplenilemeyeceğini belirttiğini hatırlatmak gerekir...

Şimdi Marx’ın eserlerinde kadın probleminin çözümüne ilişkin temel bakışın ne olduğuna bakalım. Öncelikle belirtmek gerekir ki, Marx işçi veya proleterlerin probleminden bahsettiği yerde açıkça belirtmediği sürece bir erkek işçi veya erkek proleter probleminden bahsetmemektedir...

Marx’ın işçilerin/proleterlerin probleminden bahsederken bununla ağırlıklı olarak erkek işçileri kastettiği izlemini üretimde ağırlıklı olarak erkeklerin istihdam edilmesinden kaynaklanmaktadır. Bunun kısmen Almanca dilinin artikel sisteminden kaynaklandığı da söylenebilir...

Fakat her ilk izlenim gibi bu izlenim de yanıltıcıdır. Marx’ın kadın probleminin çözümüne ilişkin devraldığı antik ve modern mirası hatırlayalım önce. Antiklerden Platon ve Aristoteles’in aksine Epikürosçular ve Stoacılar kölenin kurtuluşunu kadının kurtuluşuna bağlamıştır...

Bu konuda Epiküros’un bahçesinde toplumda en çok aşağılanan “hayat kadınlarının” dahi eşit ve özgür birey olarak kabul edildiği genel olarak bilinir. Marx’ın doktora tezinin Demokritos’un yanında Epiküros üzerine de olduğunu hatırlayalım. Marx, Stoacı hareketi de iyi bilmektedir...

Kadının özgürlüğü konusunda Stoacılardan Hrisippos kadının özgürlük problemi ile kölenin kurtuluş problemi arasında sistematik bir ilişki kurar. Stoacı filozof Musonius kadının neden filozof olması gerektiğini aynı zamanda erkeğin özürleşmesi ile de gerekçelendirir.
Modernlerden Mary Wollstonecraft’ın Rousseau eleştirisi, Aydınlanmacılık içi bir eleştiridir. Kadına da toplumsal yaşamın tüm alanları açık olmak zorundadır...

Bu eşitlerin özgürlüğünün bir koşuludur. Kant’a göre, aydınlanmak bir “insanlık” hakkıdır, sadece beyazın/erkeğin değil.
Fransa’da ortaya çıkan siyasi düşüncelerin Marx’ı çok etkilediğini biliyoruz. Fransız devrimin en büyük problemlerinden birisi kadın problemidir ve onun siyasi görüşlerinin oluşmasında etkili olan “ütopik sosyalistler”, bu devriminin kadın problemini çözmeye yetmediğini belirtir...

Marx’ın kadının kadın olarak ve insanın insan olarak köleleştirilmesinin kaynaklarını araştırmak için mülkiyetin kökenini araştırdığı biliniyor. Hegel, tüm tahakküm ilişkilerinin kökeninde mülkiyet problemi vardır dediğini hatırlayalım. Mülkiyet problemi en temel problemdir...

İnsanlar arasında eşitliğin ve özgürlüğün sağlanmasını amaçlayan tüm modern filozofların en temel problemi mülkiyet problemidir. Adam Smith’in öğrencilerinden John Millar, kadının erkek tarafından ve insanın insan tarafından nasıl köleleştirildiğini mülkiyete dayanarak açıklar...

Millar’a göre mülkiyet ilişkilerinin yapısında yaşanan değişiklikler neredeyse doğrudan toplumdaki tahakküm ilişkilerine de yansır. Hegel gibi Marx da tahakküm ilişkilerini araştırmak için Millar’ın Wolstonecraft’ın bu konuda başlattığı araştırmayı sürdürür.
Buna göre kadının tabii olduğu tahakküm ilişkileri,çağlar boyunca ve modern toplumda olan tüm tahakküm ilişkilerinin temelinde bulunmaktadır. Bu nedenle modern toplumda olan tüm özgürlük problemlerinin çözümünün temelinde öncelikle kadının özgürleştirilmesi yatmaktadır...

Bu son derece modern bakış kadın konusundaki hassasiyetiyle bilinen John Locke’da da Mustafa Kemal’de de aynıdır. Thomas Hobbes’ta eşit yurttaşlar kavramı erkeği olduğu kadar kadını da kapsar. Marx’da yeni olan, modern toplumdaki tüm tahakküm ilişkilerinin kaynağında ve temelinde erkeği ve kadını aynı zamanda kapsayan ve en kapsamlı ilişki biçimi olan üretim ilişkilerini görmüş olmasıdır...

Üretim ilişkilerindeki durum doğrudan veya dolaylı olarak tüm ilişkilere yansır. Bu bakımdan Marx’ın sınıf problemlerine yönelmesi son derece anlaşılırdır, çünkü o, toplumdaki tüm tahakküm ilişkilerini tüm kaynaklarıyla ve temelleriyle ortadan kaldırmak istemektedir. Kendi çağından hareket eden Marx’a göre modern çağ nihayet insanın insan olarak, kadındaki ve erkekteki insanın özgürleşme çağıdır. Kadının kadın olarak, erkeğin erkek olarak kurtuluşunun da temeli budur. Önyargıları bir tarafa bırakırsak kadın konusunda Marx budur...

Önceki Haber 50. EMEK YILINDA MEHMET BAYRAK’A SAYGIYLA...
Benzer Haberler
Rastgele Oku