Kapital’in izinden toplu sözleşmelere uzanan mücadele...

Kapital’in izinden toplu sözleşmelere uzanan mücadele...

Andaç Aydın ARIDURU...
[email protected]

Fotoğraf: DAY-MER…

“İşçi sınıfının en çok çalışan tabakalarının çektiği açlık sancısı ile, zenginlerin kapitalist birikimine dayanan, kaba ya ince aşırı tüketimleri arasındaki yakın ilişki ancak ekonomik yasalar bilinince kendini ortaya koyar.”

Karl Marx tarafından yazılan, 14 Eylül 1867’de yayımlanan Kapital’in 1. Cildin'den yapılan bu alıntı, günümüzde Türkiye’de emeğiyle geçinen kesimlerin sermayedarlar karşısındaki, başta gelir olmak üzere yaşadığı her türden kaybın arşa çıktığı bu günlerde bir defa daha değer kazanıyor...

Kapital, sermayenin birikimini, kapitalizmin doğuş ve işleyiş dinamiklerini, somut veriler ve tarihsel materyalizmin ilkeleriyle sınıflı toplumların doğuşunu ve yasalarını inceledi...

Bugün içinde yaşadığımız ve Türkiye’deki işçi ve emekçilerin tecrübeler halinde aktardığı çoğu gerçeği sermayenin birikim ve hareket yasalarından ortaya çıkartan Karl Marx, Kapital’den işçi ve emekçilere sesleniyor:

“Sermaye, vampir gibi, ancak canlı emeği emerek yaşayan ölü emektir ve ne kadar çok canlı emek emerse, o kadar çok yaşar.”

Marx’ın ortaya koyduğu bu dinamiklerin Türkiye’de yaşanışı emeğin ucuzlatıldığı, fabrikalarda ve dışarıda her anın üretim için denetlendiği ve yönetildiği tespitini bir defa daha işaretliyor...

MESS mücadelesinde yansıyan gerçekler...

150 binden fazla metal işçisini ve aileleri ile birlikte toplamda en az 600 bin yurttaşı ilgilendiren MESS grup toplu iş sözleşmesi (TİS) süreci aslında 2024 yılının sonunda başladı. Metal sektörünün en büyük tekelleri olan başta Koç Holdinge ait Beko’da işçilere, gelecek dönemde daralma ve işlerde durgunluk beklendiği anlatıldı...

Koç’un Amerikan ortaklı otomotiv tekeli Ford’un Eskişehir fabrikalarında toplu işten çıkarmalar yaşanırken aynı şekilde TOFAŞ’ta 700 işçi işten çıkarıldı. İşten çıkartmalar yapılırken fabrika yönetimleri, bir yandan da bu yıl imzalanacak sözleşmeye atıfta bulunarak “Zamlar işten çıkarmalar yaşanacağı anlamına gelir” formülasyonunu üretti...

Bir yandan zam taleplerini düşürmeyi hedefleyen sermayedarlar bir yandan da işten atmalar marifetiyle düşen ortalama ücretleri daha fazla veya aynı seviyede üretim baskısıyla birleştirerek gelecek için stok biriktirdi ve kâr marjlarını arttırmanın altyapısını oluşturdu...

Ekonomik buhranlarda "işten çıkarma sopası"

Bir metal işçisinin “Üretim rekorları kırdırıp, baskı ve mobbinge maruz bırakıyorlar. ‘İşler kötü’ diyerek kapının önüne koyuyorlar, korku arttıkça daha fazla üretim ve suskunluk yaratmak istiyorlar” şeklinde özetlediği son dönemi, farklı formlarda da olsa birçok metal işçisinden duyuyoruz...

Bir başka metal işçisi ise “İş yerinde işler kötü dedikten sonra geçmiş dönemdeki üretim sayılarının hep üstünde üretim yapıldı. Ücret zammına dair taleplerimizi dile getirdiğimizde ‘TİS ne olacak? Sorularını sorduğumuzda sendikacılardan da vardiya amirlerinden de ‘İşten çıkarma mı olsun?​’ şeklinde soruları duyuyoruz” ifadelerini kullanıyor...

Marx sermayenin özellikle ekonomik buhran dönemlerinde işten çıkarmalarla büyütülen işsizler ordusunun çalışan işçiler için nasıl bir silaha dönüştürüldüğünü ve ortalama ücretlerin düşürülmesinde, taleplerin bastırılmasında nasıl kullanıldığını Kapital’de somut örnekleriyle anlatıyordu. İşçiler arasında yaratılan amir, formenlerin, işçi aristokrasisinin işten çıkarma tehdidi altında üretim rekabetini ve daha ucuza daha fazla üretim hamlelerinin nasıl yaratıldığını 1867’de anlatıyordu...

‘Ürettiğimizle övünenler payımızı da verecekler’

Geçtiğimiz haftalarda asgari ücret düzeyinde ücretleri düzenli ödenmediği için iş yerinde eylem yapan Şık Makas ve şirkete bağlı Cross Kot işçileri de yoğun üretim baskısını, iş yerinde örgütlü sendika Öz İplik-İş yönetici ve sendikacılarının fabrikadaki her sorunda patrondan yana tutum aldığını anlatıyor. Bir kadın işçi, “İşçilerin önemli bölümü kadın ve emekli. Patron bu gelire ihtiyacımız olduğunu biliyordu. Bu nedenle asgari ücreti bile düzenli yatırmadığı zaman söz söylemeye, işten çıkmayı düşünmeye dahi cesaret edemez olduk” diyor...

Karl Marx’ın toplumsal emek gücünün ucuzlatılması ve sermayenin bundan nasıl faydalandığının bugünden bir görüntüsünü anlatan Cross Kot işçisinin anlattıkları Harb-İş üyesi bir askeri iş kolu işçisinin anlattıklarına benziyor. “Kamu işçilerine yapılan sefalet dayatmasını memura da dayattılar. Hükümetin zam dayatması her sektörü vuracak. Bunu kırabilmek için en azına razı olmamamız lazım. Ürettiğimizle övünenler payımızı da verecekler” diyen Harb-İş üyesi, kapitalizmin devletinin, yaşamları yöneten bir aygıta dönüşümünü ifade ediyor...

Zorunlu mesaileri, hızlanan bantları ve kısalan molaları anlatan bir Ülker işçisi zaten iş yerinde azaltılmış işçi sayısının kaybının kendilerine üretim baskısı olarak yansıdığını belirtiyor. “Lavaboya dahi gittiğimizde 3-4 dakika sınırı koyuyorlar. Tutanak ile tehdit ediyorlar. Yemek molasında yetişmek için çiğnemeden yemek yiyip istasyona koşuyoruz” diyor. Çünkü Ülker, düşüş eğilimi gösteren kârlılığının, yaptığı  makine yatırımlarının, yapılması gereken amortisman ödemelerinin karşısında üzerine yüklenebileceği, mekanik sınırlarının ötesinde sömürebileceği kalemin emek olduğunu biliyor...

Marx ise Kapital’de, üretim araçlarına, yani sabit sermayeye yatırılan sermayenin değil emeğin, ürüne kendisi için ödenenden daha fazlasını katarak artı değeri yarattığını kanıtlarken Türkiye’de işçilerin ve emekçilerin son 12 ayda dahi tecrübelerinin maddi temellerini anlatıyor...

NOT : Bu yazı Günlük Evrensel Gazetesi'nden alınmıştır...

Önceki Haber FAŞİZM VE FELSEFE...
Sonraki Haber "Türk olmak yetiyorsa sen niye mutsuzsun!"
Benzer Haberler
Rastgele Oku