Cemal AKÇA yazdı...
Fotoğraf : Cemal AKÇA…
Sabri ve Cem’in davetiyle kendimizi hiç beklemediğimiz bir anda, 2025 World Press Photo’nun galasında, Zutphen’in tarih ve sanat kokan sokaklarında bulduk. Hani bazı davetler vardır ya, “Çay içmeye gel” diye başlar, sonra bir bakmışsınız hayatı, ölümü, adaleti ve insanlığın en kırılgan hâllerini sorgularken bulursunuz kendinizi… Aynen öyle oldu bu da. Mütevazı bir çağrı, ama etkisi yürek sarsıcı...
Sergideki kareler adeta suratımıza tokat gibi çarpıyor, “Gerçek dünya bu, bakmaktan kaçma!” diye haykırıyordu. Bir yanda savaşın acımasız yüzü, diğer yanda yoksulluğun sessiz çığlığı…
Hepsi öyle bir kadrajla sunulmuştu ki, estetik ve dehşet aynı karede dans ediyordu. Gözlerimiz doldu, boğazımız düğümlendi, burnumuzun direği sızladı. Sonra fark ettik ki, sessizce birbirimize bakıyoruz; kelimeler yetersiz kalmıştı. Zaten kimse “Ben etkilenmedim,” diyemezdi; bu sergi, etkilenmeme lüksünü ortadan kaldırıyordu...
Çıkışta biraz nefeslenmek istedik ve soluğu bir kafede aldık. Birer kahve söyledik; ama bu sıradan bir kahve molası değildi. Bardaktan önce düşüncelerimiz taşmaya başlamıştı bile. Masada hararetli bir tartışma başladı: “Etik mi, estetik mi? Öncelik konu mu, yoksa kadraj mı? Acı içindeki insanları fotoğraflamak bir tür sömürü mü, yoksa onları görünür kılmak mı?
Fotoğrafçı tanık mı, anlatıcı mı, yoksa müdahil mi?” Derken konu döndü dolaştı, etik felsefeye, oradan da Spinoza’ya kadar vardı. Öyle derinleşti ki sohbet, garson bile bir noktada gelip “Süt mü koyayım düşüncelerinize?” diye sormak zorunda kaldı...
Velhasıl; bolca görsel, biraz vicdan, bir tutam felsefe ve üstüne de bol köpüklü kahveyle dolu, zihni ve kalbi titreten bir gün yaşadık. Teşekkürler Sabri, teşekkürler Cem… Sayenizde sanatla sarsıldık, kahveyle toparlandık. Hem gözümüz hem ruhumuz biraz daha açıldı...