Mustafa YALÇINER...
[email protected]
Fotoğraf : İrfan Erdoğan…
Biliniyor, 600 bin kamu işçisi toplu sözleşme döneminde. Taraflar, “anlaşma” zemini olarak bir kamu çerçeve protokolü (KÇP) üzerinde fikir birliği yapma sürecindeler...
“Taraflar” dediysek, gerçek taraflar değil. Taraflardan biri gerçek: Saray iktidarı. Onun da temsiliyet durumu problemli. Kamuyu temsil ettiği iddiasında. Kamu adına bir şey bırakmayan, Varlık Fonunda topladığı kalan birkaç devlet bankası ve kuruluşunu tek imzayla haraç mezat kullanabilen bir Saray’ın kamuyu temsil ediyor görünmesi bir garabet! Üstelik artık Saray epeydir kamunun iradesinin çarpıtılmış haliyle de olsa yansıdığı bir yer olmaktan çıktı. Yine de bir taraf ama. “Kamu” adıyla bugünkü burjuva egemenliğini, dolaysızca tekelci sermayedarlık sistemini ve tekellerle çıkarlarını temsil ediyor. Sadece “5’li çete” denenleri değil, zaman zaman eleştiriyor olsalar bile, çıkarlarını işçiler ve emekçi halk karşısında savunup devlet ihaleleriyle olmasa bile vergi indirimleri, teşvikler vb. ile ihya ettiği TÜSİAD’çıları, Koçları, Sabancıları… da temsil ediyor. Bu toplu sözleşme ve KÇP tartışmalarında işçinin karşısında masaya tüm ya da çoğunluk hisselerine sahip olan devletin mülkiyetindeki tekeller adına oturuyor...
Diğer tarafta kamu işçisi duruyor. Ya da öyle olması gerek. Ve gerçekte bütün hesaplar onun sırtından yapılıyor. Ama ne hesabı ne de pazarlıkları yapan işçi. Onun adına Türk-İş ve Hak-İş yapıyor. İktidar ne denli “kamu”yu temsil edip savunuyorsa, bu iki sözde işçi konfederasyonu da o kadar işçiyi, işçi sınıfını o denli temsil edip savunuyor. “Sözde” dedik. Adlarında yazılı olana bakılırsa işçi sendikaları. Yönetimleri işçilerin oylarıyla seçiliyor. Ama bu da sözde! Çünkü bin bir katakulli dönüyor sendika seçimlerinde. Memleketin genel seçimlerinden farksız! Mühürsüz oyların geçerli sayılması misali delegeleri yönetimler belirliyor, bunun için ikna güçleri yetmezse zora başvuruyorlar. Örgütsüz işçinin üzerine kendi düzen örgütlülüklerinin gücüyle ve beslendikleri devlet iktidarının gücüne dayanarak geliyorlar. Koltuğa bir oturdular mı kalkmak bilmiyor; işçi üç kuruş ücret alırken, bunlar, tıpkı devlet iktidarını ellerinde tutanların çıkardıkları yasalarla kendi maaşlarını kendilerinin belirledikleri ve üstüne bir de örtülü ödenekleri, farklı kurumlardan üçer-beşer maaş almaları marifet bildikleri gibi, genel kurullarda kendi maaşlarını kendileri kararlaştırıyor, üstüne yolluk, harcırahlar vb. koyup semirdikçe semiriyorlar. Genellikle işçilikten geliyorlar, ama işçilikle en küçük bir alakaları kalmıyor. Ne gelirleri ne ellerindeki sair olanaklar ve sahip oldukları ne de yaşam tarzlarıyla. Adlarına sendika bürokratı deniyor! Ve tabii ki toplu sözleşmelerde işçiyi ve çıkarlarını değil, tekeller ve devlet iktidarıyla birleşmiş kendi çıkarlarını düşünüp işçiyi “karşı taraf”a “üç kuruş”a satmayı iş ediniyorlar. Bu sözleşme döneminde de olan bu!
Aslında tüm dönemlerde olan bu. Örneğin ocak 2024’te aldıkları ücretle geçinemez olan işçiler ek zam talebiyle eylemlere başlamış, sendika bürokratları bir-iki göstermelik eylem sonrası “Hele gelecek sözleşmeyi bekleyelim” demişlerdi. Şimdi yine düzenbazca bir-iki göstermelik eylemin ardından, gazetemizin dünkü manşeti 7 ayda işçinin artan faturalarıyla 13 bin 200 TL’ye varan masraflarındaki büyümeyi gösterir ve enflasyon TÜİK’e göre bile en az iki katıyken, Saray’ın yüzde 16’dan başlayıp 17’ye çıkarıp en son yüzde 24’te karar kıldıkları zam teklifine çoktan fit oldular, işçiyi razı etme uğraşındalar...
İşçi, sendika bürokrasisi eliyle kendisini ve çıkarlarını savunup kollayamayacağını her geçen gün daha fazla görüp anlıyor. İşçiye kendi fabrika ve grev, direniş vb. komiteleri gerek...
AKP iktidarı döneminde palazlananlar sadece sendika bürokrasisi değil. Artık türedi prof. bolluğumuz da var. Kayyım olarak iş görüyor, öğrencilere etmediklerini koymuyorlar. Bir ilginci Ö. Demirtaş. Liberal mi liberal. Ama tekellerle dayatmaları ve aşırı kârlarının savunucusu bir liberal! Tweet atıp duruyor. Arjantin’de kira kontrollerinin kaldırılmış olmasını savunuyor, kiralar düşmüş böylelikle! Bir de sosyalizm-faşizm diyor. Ama zır cahil, örnek gösterdiği Kuzey Kore’yi sosyalist sanıyor!
NOT : Bu yazı Günlük Evrensel Gazetesi'nden alınmıştır...