Ali ÇARMAN'ın yazısı...
Tarihin devindirici gücü, başta işçi sınıfı olmak üzere emekçi kitlelerdir. Bu tartışma götürmez bir gerçekliktir. Ancak bu gerçeklik sınıflar mücadelesi savaşımında zaman zaman tek tek kişilerin tarihsel önemdeki yeri ve başarısını yadsımaz. Aksine, sınıflar mücadelesi sürecinde nice destan ve söylenceler halkın geniş yüreğinde yer tutar. İşte onlardan biri emek hareketi tarihinde yer alan 8-9 Haziran 1976 Antep direnişidir. Ve bunun içindir ki haksızlıklara ve sömürüye, baskı ve zulme karşı her direniş geleceğe doğru uzanmış bir adımdır...
Ülkemiz tarihinde şöyle ya da böyle her dönem emekçi sınıflara ve halka yönelen, örgütlenme çalışmaları içine girenler olmuştur. Çok gerilere gitmeden yakın geçmişimize bir göz attığımızda bunu çok rahat görebiliriz...
Deniz, Mahir, İbo ve Sinanlar'ın egemenlerce katledilip, 68 hareketinin kanla bastırılmasından sonra sosyalizm fikrini halka götürme, karartılan gerçeklerin üsütünü açma çabaları aralıksız devam etti. İstanbul, İzmir, Ankara, Çorum, Adana, Dersim, Antep ve daha onlarca irili ufaklı şehirde bu çalışmalar daha belirgin biçimde dikkatleri üzerine çekti...
İlhan Emre ile Mehmet Ali Özpolat Antep’te bu temelde gece gündüz demeden işçi ve emekçiler içinde örgütlenme çalımaları sürdürmekteydiler. Adeta, halkla iç içe ve onlardan öğrenerek, onlara güvenerek bağ kurmuşlardı...
1952 Afyon doğumlu İlhan Emre, Türkiye’nin en saygın üniversitesi olan ODTÜ' de okuyor olmasına rağmen öğrenimini yarıda bırakıp işçi ve emekçiler arasında çalışmaya karar verir. Kendisi Türk olduğu halde mücadele alanı olarak bir Kürt şehrini tercih etmişti.
Mehmet Ali Özpolat, yoksul bir Kürt ailesinin oğlu olarak Maraş’ta dünyaya geldi. Her yoksul çocuk gibi o da çok erken yaşta hayatın zorluklarıyla tanıştı. Deyim yerindeyse her işte çalıştı. Adana ve İskenderun’dan sonra Antep’e yerleşti...
Direnme zorunluluğu...
Daha önceleri birbirlerini çok tanımıyan bu iki yiğit, Nuri Pazarbaşı mahallesinde bodrum katını andıran evde birlikte otururlar. Yemekleri-içtikleri halkın yaşamıyla birebirdi. Evlerine gelmeleri hep gecenin geç vakitleri olmuştur. Propaganda ve örgütlenme çalışması sürdürmekteler. Nuri Pazarbaşı mahallesinde tanıdık gençlere kitaplar verip en koyusundan siyaset sohbetlerine koyulurlardı...
Haziran’da Antep sıcak mı sıcak olur. Çocuklar sokaklarda soğuk su ve eskimo satarlar. Böylesi bir günün öğlen saatlerinde polisler arabalarla bir yer damının önüne alel acele gelip, her zamanki tehditkar tutumlarıyla güm güm kapıyı vurdular. 'Polis! Açın kapıyı polis!' diye bağırdılar. Kapıyı açan genç ne olup bittiğini anlamadan apar topar hemen alındı...
İlhan ile Mehmet Ali’nin oturduğu ev çok az bir kısmının dışında zemindeydi. Yeraltı evi de denebilir. Zira maddi durumları ancak böyle bir evi tutmalarına yetiyordu. Polis sesiyle birlikte çoktan kararlarını vermişlerdi. Teslim olmak yok. Can pahasına halka ve devrime bağlı kalacaklardı...
Antepliler mert olur şahan olur...
Direniş ve çatışma uzadıkça Antep'in diğer mahallelerinden insanlar Nuri Pazarbaşı'na toplanmayı sürdürdüler. Koca sokak boydan boya insan seline döndü. Yaşlılar, kadınlar, çocuklar arada bir vızıldıyan kurşun seslerine, polisin dağılın anonslarına kulak vermediler. Binlerce kişi ne olacak, bu işin sonu nereye varacak diye merak içinde mahalleden ayrılmadı. Gecenin karanlığıyla birlikte projektörler yakıldı. Mahalle göze hoş görünmeyen bir beyazlığa büründü...
Kürt kadınları arada bir ağıtlar yakıp, gençlere neden kurşun sıkılıyor diye serzenişte bulundular. Saat gecenin 22'sini gösterdiğinde, İlhan Emre yoldaşının desteğiyle kuşatmayı yarıp halkın arasına karışmak istedi. Ancak, bir anda yüzlerce kurşun üstüne sıkıldı...
İlhan’ın devlet güçlerince katledilmesinden sonra, çatışma aralıklı olarak sabaha kadar devam etti. Sabah,tan atışında ortalıkta tam bir ölüm sessizliği! Polisler askerleri, askerler polisi ileri sürme derdindeler. Bir anda sessizliği yaran sloganlarla Mehmet Ali ben buradayım daha ölmedim dercesine meydan okudu...
İçişleri bakanı, Vali, Emniyet müdürü, Tugay komutanı ve yüzlerce polis-asker, tank-top-tüfek ile oradaydılar. Neye ve kime karşı! Karşılarında devrim neferi iki kişi vardı.. Çatışma aralıklı olarak (9 Haziran 1976) saat 15'e kadar devam etti. Mehmet Ali’nin katledilmesiyle polisler sevinç çığlıkları attılar...
Tutuklamalar ve talan etmeler...
Antep el sanatlarıyla, sanayideki ilerlemesiyle Ortadoğu'nun göz bebeğidir. Tarihe Antep Direnişi diye not düşülen ve 25 saat süren çatışmanın ardından Düztepe'nin tüm evleri bir bir elden geçirildi. Gençler gözaltına alınıp tehdit edildi. Aramalarda bazı evlerdeki kıymetli şeylerin götürüldüğü halk arasında dile getirildi. Polis şehirde devrimci avına çıktı. Gazetelerin hepsi devletin ajanslara geçtiği haberlerle sayfalarına olayı taşıdılar...
Antep Direnişi'nin üzerinde 40 yıl geçti. Sınıflar mücadelesine kahramanlık örneği olarak geçen direniş kulaktan kulağa aktarıldı. Her sözü edildiğinde bunlar çok iyi insanlardı diyenlerin sayısı az değil. İşçiler kendi davalarına canlarını katmış bu iki devrimcinin adlarını doğan çocuklarına verdiler. Ve türküler yakıldı, bir uçtan diğer uca dilden dile dolaştı...
Bugünün Türkiyesiyle karşılaştırıldığında Antep Direnişi öğrenmesini bilenler için derslerle doludur. En yüksek ideallerle hayata bağlananlar ölümü dahi rahatlıkla alaya alabilmekte. Emekçi kitlelerin kendi güçlerinin farklarına varabilmelerine yardımcı olmaya bütünüyle kendini verme...
Yoldaşlarımızı bir kez daha saygıyla anarken, tıpkı onlar gibi işçi sınıfı devrimcisi olma, halkla iç içe yaşama ve sosyalizm fikrini taşıma ve örgütlenme çalışması konusunda tereddüte düşmeden yolumuzda emin adımlarla ilerlemeye devam edeceğiz...
Evet her insan gibi devrimciler de ölümlüdür. Ancak biliyoruz ki, kişiyi ölümsüz kılan geride bıraktığı kısa zaman diliminde neler yapıp yapmadığıdır. Kapitalist sistemle olan binbir türden bağa neşter vurup hesapsız-kitapsız insanlığın kurtuluşu davasına kendimizi verdiğimizde Antep Direniş'ini anmak anlamını bulur...
NOT : Yazının yayınlanış tarihi 2016 ancak güncelliği nedeniyle tekrar yayınlıyoruz...