İSTANBUL SOKAK KÖPEKLERİ’NİN ÖYKÜSÜ...

İSTANBUL SOKAK KÖPEKLERİ’NİN ÖYKÜSÜ...

Prof. Dr. Taner TİMUR yazdı...

Kırk yıl kadar oluyor, Fransız Ulusal kitaplığında Osmanlı Devleti’ni ziyaret etmiş gezginlerin “seyahatname”lerini okuyordum. Dikkatimi çekti, bunların hemen hepsinde söz bir ara köpeklere getiriliyor ve İstanbul’un “sokak köpekleri” anlatılıyordu. Aralarında eğlenceli anekdotlar da vardı ve ben de bu bilgileri not etmeye başladım. Türkiye’ye döndükten sonra da bu konuda Tarih ve Toplum dergisinde bir makale yazdım...

Bunca yıl sonra İstanbul köpekleri yeniden gündeme gelince bu yazıyı hatırladım ve ona yeniden göz attım. Ve bugünlerde oradan bazı notları paylaşmanın da ilginç olabileceğini düşündüm...
     ***
İstanbul’un sokak köpeklerinden, ilk kez, 1655’te şehri ziyaret eden Jean Thevenot söz ediyor ve yazar İstanbulluların köpek sevgisi hakkında şunları söylüyor: “İyi giyinmiş bir sürü insanın, sokakta doğurmuş bir köpeğin yavrularının ezilmemesi için küçük bir duvar örmek üzere etrafta taş aradıklarını gözlerimle gördüm”. Ondan yaklaşık elli yıl sonra, 18. yüzyılın başında başka bir seyyahın, P. de Tournefort’un, kaleminden de şu satırları okuyoruz: “İnanılmaz gibi görünse de bazıları vasiyetname ile haftanın belli günlerinde bir kısım köpek ve kedilerin beslenmesini sağlamak için vakıflar kurmaktadırlar”

Bu hayvan şefkati izleyen yüzyıllarda da sürüyor, fakat 19. yüzyılda, “modernleşme” çabaları çerçevesinde, şehir düzenini bozan sokak köpeklerine de bir çözüm bulmak gerekiyor. Bu konuda ilk girişim de II. Mahmut’tan geliyor...
      ***
Gerçekten de “reformist” Sultan, aslında Yeniçerilerden sonra köpekleri de yok etmeyi düşünüyor, fakat Şeyhülislam Kuran’dan bir ayet okuyarak bunun günah olacağını söylüyor.  Tabii Sultan öfkeli; ama çareler de tükenmez, II. Mahmut bu defa köpekleri Marmara’da boş bir adaya sürme kararı alıyor. Yine olmuyor; köpekler yine şanslı, bu kez de toplanarak yığıldıkları vapur fırtınaya tutuluyor ve tekrar karaya vuruyor! 
     ***
Aradan yirmi yıl kadar geçiyor; Kırım Savaşı; İstanbul Fransız askerleriyle dolu ve bunlar sokak köpeklerinden de hiç hoşlanmıyorlar. Kendi ülkelerinde bu sorun çözülmüş; tam da o yıllarda bir “köpek mevzuatı” çıkarılmış; “köpek vergisi” konulmuş; oysa “kırmızı pantolonlu” subaylar burada rahatsız; binlerce köpeği balta ve süngülerle öldürüyorlar...

Ama nafile; on yıl sonra kolera salgını, durum daha da vahimleşiyor; sokaklar insan cesedi yiyen, mezarları kazıyan köpeklerle dolu; Sultan Aziz’in özel komisyonu mezarların daha derin kazılmasını emreden bir karar bile alıyor!

     ***
Sonra Abdülhamit yılları; Sultan’ın “köpek”lere pek aldırdığı yok, ama Alman İmparatoru gelecek; şehri güzel göstermek lazım; “sürgün” projesi yeniden gündeme geliyor ve köpeklerine düşkün İstanbul'lular tarafından yine püskürtülüyor. Artık anlaşıldı; bu iş ancak bir “devrimci iktidar” tarafından çözülebilir; o da 1908’de geliyor ve Jön Türkler iktidara iyice yerleştikten sonra, 1910’da bu işi “köpek başına 15 franka” çingenelere havale ediyorlar!
     ***
Çingeneler memnun; hazırlıklarını yapıyorlar ve -ne olur ne olmaz- gece geç saatte, İstanbullular uyurken harekete geçerek kaba saba aletlerle yakaladıkları köpekleri tahta sandıklara doldurmaya başlıyorlar! Oysa hesap etmedikleri bir şey var: köpekler havlayıp hırlıyor; büyük gürültü koparıyor, İstanbulluları uyandırıyor ve kıyamet de kopuyor!

Bütün köpek-severler yine sokakta; Ayasofya civarında kafesler açılıp, hayvanlar salıveriliyor; zabıta mensuplarıyla kavgalar ve bu arada bileklerinden tutularak karakola sürüklenen bir miralay! Ama nafile! Bu kez ikinci sınıf İstanbul'luların Marmara’da Hayırsız Ada’ya sürülmeleri de önlenemiyor!
    ***
Ama o da ne? Artık bu iş bitti, sorun çözüldü derken, aradan daha bir yıl geçmeden sevimli kaniş ve köpekler İstanbul sokaklarında yine arzı endam etmez mi? Meğerse halk bunların bir kısmını evlerinde saklamış; bir kısmı da sert kış aylarında sığındıkları ovalardan dönüş yapmış! Yani köpekler direnişte kararlı; daha sonra Vali Cemil Topuzlu’nun “imha” operasyonunu da başarıyla atlatıyorlar ve “tükenmedik, ayaktayız!” diyerek varlıklarını sürdürüyorlar...
     ***
Aradan uzun yıllar geçiyor; şimdi 2025’deyiz; köpekler yine gündemde! Ne var ki düşmanları da boş durmuyor; üstelik bu konuda yeni mücadele yöntemleri de bulundu. Örneğin geçen yıl bir açıkgözün sevgili Boji’ye yaptığı sabotaj gibi!

Oysa nafile! Öyle görünüyor ki, İstanbul'luların gönlünden bu tutkuyu silip atmanın da imkânı yok! Yüz değil yüzlerce yıllık bir tutku bu!  Belli ki gelecek yüzyılda da konuşulacak. Ama dileriz bu arada da ıslah edilirler ve onlara hadlerini aşmamaları, çizmeden yukarı çıkmamaları öğretilir!

Önceki Haber Sevda SIRRI’nan olur...
Sonraki Haber TGC,TÜRKYA-YBİR, TGS, TYS, PEN Türkiye'den ortak açıklama...
Benzer Haberler
Rastgele Oku