Kürtçe diline karşı tahammülsüzlük!

Kürtçe diline karşı tahammülsüzlük!

Kadir ÇELİK yazdı...

Türkiye’nin dini otoritesi olan Diyanet İşleri Başkanlığı geçtiğimiz günlerde sekiz farklı dilde hutbe vererek küresel bir İslam kardeşliği mesajı verdiğini duyurdu. Ancak bu “kapsayıcı” vitrinin ardında göz kamaştırıcı bir eksiklik vardı: Kürtçe. Evet, bu coğrafyada milyonlarca insanın anadili olan, bu devletin sınırları içerisinde yüzyıllardır konuşulan, kimi zaman baskılarla kimi zaman inkârlarla örselenmiş, ama hiçbir zaman yok edilememiş Kürtçe, bir kez daha yok sayıldı...

Bu bir eksiklik değil; bu bir tercihtir. Bu tercih, sadece bir dilin değil, bir halkın sistematik biçimde dışlanmasının, görmezden gelinmesinin ve değersizleştirilmesinin yeni bir örneğidir...

Diyanet’in bu tercihi bir gaflet değil; bilinçli bir siyasal tutumun sonucudur. Bu, hiç şüphesiz bir yüzsüzlüğün, aymazlığın kendisidir. Diyanet’in hutbede sekiz dili tanıması ve Kürtçeyi dışarda bırakması, bu ülkede devletin, dini kurumsallıklar eliyle sürdürdüğü kültürel inkâr siyasetinin güncel bir izdüşümüdür...

Ve bu inkâr, sadece bir halkın diline değil, onun varoluşuna, tarihine, kimliğine, hatta ibadet hakkına yönelmiş köklü bir saldırıdır. Bugün hutbelerde Kürtçe’nin yer almaması, geçmişte Kürtçe mevlitlerin, vaazların, Kur’an-ı Kerim tercümelerinin yasaklanmasının devamı niteliğindedir...

Bu ülkede Abdullah Varlı gibi isimlerin sadece Kürtçe Kur’an tercümesi yaptıkları için cezalandırıldığı bir geçmişten geliyoruz. O gün tercümeye yasak koyan zihniyet, bugün hutbede Kürtçeye yer vermeyerek aynı ırkçı siyaseti farklı araçlarla sürdürmektedir. Diyanet’in bugünkü sessizliği, geçmişin asimilasyon politikalarına dini bir meşruiyet üretme çabasıdır. Bu suskunluk, sadece acizlik değil, aynı zamanda bir suç ortaklığıdır...

“Ümmet kardeşliği” diyenlerin, ümmetin yetim çocuklarını – Kürtleri – dilinden, kültüründen mahrum bırakması neyle açıklanabilir? Hangi inanç sistemi, bir halkın Allah’a kendi diliyle yakarışını engellemeye kalkar? Hangi müminlik, hangi takva, bir halkın anadilini hutbelerden dışlamayı meşrulaştırabilir? Kürtçeye getirilen bu fiili yasak, İslam’ın evrenselliğine değil, ulus-devletin tekçi ideolojisine hizmet etmektedir...

Diyanet’in bugün uyguladığı pratik, İslam’ı Türkleştirilmiş bir kimlik siyasetine indirgemekten  başka bir şey değildir...

Eğer İslam kardeşliğinden söz ediliyorsa, Kürtçe’ye karşı bu düşmanca tavır nasıl izah edilecektir? Eğer bu ülkede adalet, eşitlik ve inanç özgürlüğü savunuluyorsa, Kürt halkının anadiliyle ibadet etme hakkı neden yok sayılmaktadır? Bu tutum, sadece İslami değil, aynı zamanda insan hakları ve evrensel hukuk açısından da mahkûm edilmesi gereken bir ayrımcılıktır. Bugün Kürtçe’nin hutbede yer almaması, bir halkın diline karşı açılmış ideolojik bir savaşın açık bir cephesidir...

Yüz yıllık inkâr politikası, sadece güvenlikçi aygıtlarla değil, dini kurumlar aracılığıyla da yeniden ve yeniden üretilmektedir. Bu da bize şunu göstermektedir: Kürtlere karşı geliştirilen bu “sessiz ırkçılık”, artık kronik bir hal almış, sistemin bütün hücrelerine işlemiş, dinî alana da sirayet etmiştir...

Kürtlerin dini duygularını, aidiyetlerini, inançlarını istismar ederek onları kendi dillerinden uzaklaştırmak, sadece politik bir manipülasyon değil; aynı zamanda teolojik bir sapmadır. Allah’ın her dili bir ayet olarak var ettiğini söyleyen bir dine mensup olduğunu iddia edenlerin, Allah’ın bu ayetlerinden birini yok saymaları nasıl bir çelişkinin ürünüdür?

Bu çelişkiyi sürdüren her kurum, her yapı ve her oluşum, Kürt halkına karşı işlenen tarihsel adaletsizliğin suç ortağıdır. Kürtçeye karşı bu suskunluk, sadece bir dilin değil, bir halkın tüm varlığına karşı yürütülen sistematik bir soykırımın kültürel boyutudur. Ve bu suskunluk karşısında sessiz kalmak da aynı suçun parçası olmaktır...

Bugün Kürt halkı sadece kendi kimliğini değil, aynı zamanda kendi dilinde ibadet etme özgürlüğünü de talep etmektedir. Bu hak, ne Diyanet’in ne devletin ne de herhangi bir ideolojik yapının lütfedeceği bir ayrıcalık değil, bu insan olmaktan ve Müslüman olmaktan kaynaklı en temel haktır. Bu hak gaspedildiği müddetçe, ümmet kardeşliği söylemi içi boş bir yalandan, bir kandırmacadan öteye gitmeyecektir...

Artık bu iltihaplı zihniyet, bu eksen kayması mevcut yalanların üzerini örtmeye yetmiyor. Kürt halkı da bu çürümüşlüğü, bu riyakârlığı ve bu sahtekârlığı görüyor, bu aymazlığı da günü ve zamanı gelince hatırlatmak üzere yüz yıldır kendisine yapılan diğer haksızlıklar zincirine ekliyor...

Önceki Haber ÇÎROKEKE HÎVRONÊ..
Sonraki Haber Li Hewşa Bêriyan...
Benzer Haberler
Rastgele Oku