İnsanı Anlamak: Erdem mi, Beklenti mi?

İnsanı Anlamak: Erdem mi, Beklenti mi?

Birol KESKİN'in yazısı...

[email protected]

İnsan, insana dair hep umut taşır.
Ben de bu umuda tutundum uzun yıllar.
İnsanlarla iç içe olmayı sevdim; onların hikâyelerine kulak vermeyi, duygularına eşlik etmeyi, yollarına yaren olmayı…

İnsanı sevdim. İnsana değer verdim. Ve belki en zoru, önyargısız bakmaya çalıştım.
Emeği kutsal gördüm; çabayı, niyeti, samimiyeti.Hep insanın içindeki o iyiye inandım...

Fakat yıllar geçtikçe bir soru büyüdü içimde:
İnsan gerçekten anlaşılabilir mi?

Çocuklardan bir gülümseme almak kolaydı.
Kedilerden huzuru,köpeklerden sadakati görmek mümkündü.Çünkü onların doğasında giz yoktu. Maske, hesap, beklenti yoktu...

Ama insan?

İnsan dediğimiz varlık, çoğu zaman kendi içine bile yabancı değil mi?

İnsanı anlamaya çalışmak, sadece bir başkasını değil, aynı zamanda kendini de anlamaya çalışmak demektir.
Ve bu çaba çoğu zaman bir tür içsel tüketimdir.Anladıkça tükenir insan; empati, bir noktadan sonra kendi varlığını feda etme haline dönüşür.Çünkü insanı anlamak, sabır ister, sessizlik ister, çelişkiye tahammül ister.
Ve çoğu zaman, bu çabanız karşılıksız kalır...

Belki de sorulması gereken soru şudur:
İnsan, anlaşılmak için mi vardır; yoksa sadece yaşanmak, deneyimlenmek için mi?

Hayvanlar içgüdüyle yaşar; net, doğrudan ve niyetsiz.İnsan ise düşünceyle yaşar;karmaşık, çok katmanlı ve çoğu zaman kendi içinde bile çelişkili...

Bu yüzden bazen içimde sessiz bir dilek yankılanır: Keşke insanlar da hayvanlar kadar art niyetsiz olabilselerdi.Keşke anlamak bu kadar yorucu, bu kadar yalnızlaştırıcı olmasaydı. Ve keşke, içtenliğin bedeli hep susmak, hep kırılmak olmasaydı...

Belki de bizler birbirimizi anlamaya çalışmaktan çok, birbirimizi çözmeye, biçimlendirmeye, kontrol etmeye çalışıyoruz.
Oysa anlamak; şekil vermek değil, var olanı olduğu haliyle göze alabilmektir...

Ve işte tam da bu yüzden, belki de en büyük yanılgımız şu : İnsanı anlamaya çalışmak bir erdem değil, bir beklentidir. Ve beklentiler – karşılık bulmadığında – önce kalbi kırar, sonra insanı...

Sonunda fark ettim : Kimi zaman bir köpeğin sadakati, bir çocuğun tebessümü ya da bir kedinin sessizliği,Bir insanın tüm cümlelerinden daha sahici olabilir...

Çünkü bazı varlıklar yalnızca var olur;
Bazılarıysa anlaşılmayı beklerken kaybolur...

Ama belki de insanı anlamak, bir yanılsama değil, bir yolculuktur.Her adımda, her kırgınlıkta, her sessiz anda, insan olmanın o mucizevi hikâyesine dokunuruz...

Bir çocuğun tebessümünde, bir dostun elinde, bir kedinin huzurunda, hepimiz aynı gerçeği buluruz : Anlamaya çalıştıkça, aslında birbirimize bağlanırız.Ve bu bağ, tüm karmaşaya rağmen, insan olmanın en güzel hediyesidir...

Önceki Haber Barış Retoriği, Baskı Gerçeği: Türkiye Güven Bunalımında..
Sonraki Haber Türkiye’nin Düzeni ve Bugünün Kaosu: Emperyalizm, BOP ve Solun Çöküşü Üzerine Eleştirel Bir Değerlendirme...
Benzer Haberler
Rastgele Oku