Prof.Dr.Doğan GÖÇMEN...
Hukukun üstünlüğü! Son bir iki aydır bu talep çok dillendirildi, çok duyuldu. Fakat anlamı üzerine çok az konuşuldu. Hukukun üstünlüğünün anlamını hiç bilmiyoruz ve yalnızca doğru da olsa slogan olarak tekrarlıyoruz veya çok az biliyoruz, çok azımız biliyor. Nedir hukuk? Ne demek hukukun üstünlüğü?
Sorularımızı tekrarlayalım. Hukuk nedir? Hukukun üstünlüğü ne demek? Yalnızca geçerli yazılı yasaların bulunması mıdır? Hukukun üstünlüğü hangi şartla yerine gelir? Hukukun üstünlüğü, ne olursa olsun, formel olarak konmuş yasalara, nasıl olursa olsun, yargı organlarının kararlarına koşulsuz olarak uymakla mı sınırlıdır? Bu mudur yasanın üstünlüğü?
Hukukun etik ve siyaset ile ilişkisini göz önünde bulundurmadan hukuktan ve hukukun üstünlüğünden bahsetmek mümkün müdür? Hukukun üstünlüğünün gerçekleşmesinin toplumsal koşulları nelerdir?
Sadece tarih değil, felsefe bilmeyen toplumlar da eski hataları tekrarlamakla cezalandırılırlar. Tarih bilgisi tek başına eski hatalardan korumaz. Hatta tarih bilgisinin tarih bilgisi olabilmesinin koşulu doğru bir bakış ile elde edilmiş sağlam bir felsefe bilgisidir...
Yirminci yüzyılın başında 20-30 yıl sonra iktidara gelecek faşizme öngelen bir süreçte Almanya’da yapılan tartışmalarda ortaya çıkan sonuca göre, hukukun gerçek anlamda adil olabilmesi için hukukun içeriği özgürlük olan etik bir temele sahip olması gerekmektedir...
Yoksa hukuk, iktidarda olanın niyetine göre istediğini yapabileceği formel kurallar yığınına dönüşür. İçeriği özgürlük olan etik temelli (ki etiğin içeriği yalnızca özgürlük olabilir) hukuk, sadece yargıya değil, politikaya da özgürlükçü bir içerik kazandırır. Bu bakımdan “hukuk” var, hukuk var! “Politika” var politika var! Ama tek bir etik var. İçeriği özgürlük olmayan uydurma etik sistemlerinin etik olması mümkün değildir...
İşte, hukukun üstünlüğünün sağlanması için konsepsiyonel olarak yerine getirilmesi gereken budur. İçeriği özgürlük olan etiğe dayandırmak. Fakat bu şekilde kurgulanan hukukun taşıyıcısı olan toplumsal güçler hangisidir? Hukukun üstünlüğü derken, hukukun üstünlüğünü mümkün kılan toplumsal koşullar üzerine de düşünmek gerekmez mi?
Bugün içeriği özgürlük olan etik temelli hukukun taşıyıcısı olabilecek toplumsal güçler kimlerden oluşmaktadır. Bu soruya Hegel’in “efendi-köle” diyalektiğine gönderme yapmadan yanıt vermek mümkün değildir.
Kısacası, kendini kölenin, işçinin ve emekçinin ekonomik ve politik hak talebi ve özgürlük mücadelesi ile özdeşleştirmeden hukukun üstünlüğünü savunmak mümkün değildir...