Cemal AKÇA yazdı...
[email protected]
Hafta sonu evde sıkılınca dışarı çıkıp biraz dolaşmaya karar verdim. Her seferinde “Nerelerdesin, hiç uğramıyorsun!” diye sitem eden Süleyman Amca’nın işlettiği küçük snackbar’ın önünden geçerken içeri girdim. İçerisi tam Süleyman Amca’nın ruh hali gibiydi: küçük, ama enteresan. Üç masa, iki kumar makinesi ve Süleyman Amca’nın “Sırf göz doldursun diye koydum,” dediği bir tane de kaktüs vardı...
Kimsecikler yoktu. Çalışan, esmer, biraz balık etli, v yaka dekolte beyaz bluzuyla hem Süleyman Amca’nın hem de içeri giren müşterilerin dikkatini çeken güzel bir kadın tezgâhın arkasında telefonuyla oynuyordu. Bir kahve siparişi verdim ve masadaki reklam dergilerine göz attım. Kadına sordum:
“Süleyman Amca nerede, bugün çalışmıyor mu?”
Kadın cevap verdi:
“Camiye namaza gitti.”
Kahvemi içerken aklımdan geçti: “Namaza gitmek için çok mantıklı bir yer; zaten başka gidecek yeri yok!”
Kahvenin parasını ödedim. Çıkarken de, “Süleyman Amca’ya selam söyle,” dedim. Tam kapının önünde Süleyman Amca ile burun buruna geldik. Yüzünde tanıdık bir tebessüm vardı:
“Nereye kaçıyorsun, hele gel de iki çift laf edelim!” dedi ve koluma yapıştı...
İçeri geçtik, kahvelerimizi söyledik. Süleyman Amca birden camdan dışarı bakmaya başladı. Gözleri parladı, yüzünde kocaman bir sırıtış belirdi.
“Ne oldu amca, hazine mi buldun?” diye sordum.
Kalktı ayağa, işaret parmağıyla, “İlk hedefimiz Akdeniz!” der edasıyla siyahi, eski bir arabayı park eden şahsı gösterdi...
“Bak bak yeğenim, şu arabayı park eden Afrikalı var ya, işte o benim velinimetim! Adam gibi adam. Bu dükkânın kirasını, elektriğini o ödüyor. Maaşını alır almaz bir hafta boyunca şu kumar makinelerine yapışır. Allah razı olsun, akrabalarımdan daha çok faydası var. Akrabalarımın hepisi buna kurban olsun. Adam gibi adam!” dedi...
Süleyman Amca’nın yüzü gülüyor, keyfine diyecek yoktu. Bu arada beni de unuttu. Arabadan inen siyahi, uzun boylu, kırk yaşlarında Afrikalıyı da kıskanmadım desem yalan olur...
Tam o sırada Afrikalı içeri girdi. Süleyman Amca ayağa kalktı, kollarını açtı:
“İshak kardeşim, hoş geldin!”
İshak da gülerek, Süleyman’a çok sevineceği bir haberi vermek için Süleyman’ın boynuna sarıldı heyecanla:
“Sülüman, sana çok sevineceğin bir haberim var!” dedi...
Süleyman Amca, gözleri parlayarak:
“Hayırdır! Piyango sana mı çıktı?”
İshak:
“Daha da önemli! Bil bakalım ne oldu, Sülüman!?”
Süleyman kafasını kaşıdı, sakalını sıvazlarken bir besmele çekti. İshak da bağırarak:
“Evet Sülüman, evet! Ben Müslüman oldum!” diye haykırınca, Süleyman Amca’nın suratı birden düştü. Sessizlik oldu. Bir yandan tebessüm etmeye çalışıyor, diğer yandan aklından hızla hesap yapıyordu. Kendini toparladı:
“Yapma, etme İshak. Sen Müslüman olamazsın. Müslümanlık çok zor iş,” dedi...
Biraz daha ciddileşti, tekrar İshak’ın yüzüne bakarak elini onun omuzuna koydu:
“Bak mesela, içki içmek yasak.”
İshak omuz silkti:
“Hiç önemli değil. İçki için ayıracağım parayla arabamı yenilerim.”
Süleyman Amca duraksadı, ama hemen toparlandı:
“Peki ya esrar? O da yasak.”
İshak kahkaha attı:
“Yok yok, hoca dedi, esrar yasak değilmiş.”
Süleyman Amca şaşkın bir şekilde bana döndü, gözleriyle “Bu nasıl bir hoca?” der gibiydi...
Sonra tekrar İshak’a döndü:
“Bak bir de sünnet olman gerekiyor. Kocaman bir parça kesiyor sünnetçi. Sonra eşin mutsuz olur, senden ayrılabilir!” derken bana bakarak çaktırmadan göz kırptı...
İshak Süleyman’ın kulağına fısıldayarak “yarısına kadarmı kesiyor? Seninkini görebilirmiyim Sülüman? ”Süleyman sinirlenedi “hayır göstermem “diye bağırdı.Süleyman’ın sinirli tavrına bir anlam veremeyen isak,bana bakarak el kol hareketi ile ne oldu bu adama?der gibi.
“Seninkini de kesmişler, karın mutsuz mu senin, Sülüman?”
Bu cevapla Süleyman Amca’nın yüzü bembeyaz oldu, omuzları düştü ama yılmadı:
“Oruç tutacaksın, yazın sıcağında 18 saat yemek yok, su yok.”
İshak duraksadı ama kendinden emin bir şekilde:
“Sen de tutuyorsun, ben de tutarım. Ne var ki bunda? Hem ben senden daha genç ve güçlüyüm,” dedi...
Sonunda Süleyman Amca’nın sabrı taştı ve son kozunu oynamak için boğazını temizledi, biraz da meydan okur gibi yüksek sesle:
“Bir ay boyunca eşine dokunmayacaksın. Sevişmeyi bırak, aynı yatakta bile yatamayacaksın be adam!”
İshak biraz düşündü ve umursamaz bir şekilde:
“Sorun değil Sülüman; geçen seninle karşılaşmıştık ya, işte beraber o kırmızı lambalara gideriz!”
Bu laf Süleyman Amca’nın bardağı taşıran son damlası oldu. Gözleri ateş saçıyordu. Yumruğunu masaya vurdu:
“O zaman defol git, amk’un pezevengi!” diye haykırdı...
* Bu bir editöryal haberdir.








