12 yıl önce Gezi’de ne oldu, Geziciler ne yaptı?

12 yıl önce Gezi’de ne oldu, Geziciler ne yaptı?

Ş. Can Atalay - Seçilmiş Hatay Milletvekili...

Dar anlamda, İstanbul’da yaşayan herkese ait bir parka sahip çıktılar. Bir avuç insan, gücümüz sınırlı, azız çoğuz demeden, bir yordam bularak, bir dil tutturarak İstanbul’un simgesel mekânı Taksim’i yok etme girişimine karşı durdular. En açık haliyle herkes için ses çıkarıyor, sahip çıkıyorlardı. Ağaca sarıldılar, çadır kurdular, müştereğimiz olanı savundular, müşterek geleceğimiz için direndiler. Yoğun bir teröre maruz kaldılar...

İki durum birden oluştu. Birincisi, kentin ortak mekânı bir müştereğimize fedakârane sahip çıkışın ölçüsüz bir şiddete maruz kalması toplum vicdanını ayağa kaldırdı. İkincisi, saldırıya uğrayan modern Türkiye’nin meydanı, Emek ve Cumhuriyet Meydanı Taksim’in ayrılmaz parçası Taksim Gezisi’ydi. Kitlelerin hafızasında mekân önemliydi, çağrıştırdığı bütün çağdaşlaşmacı değerlerin de saldırı altında olduğunu gördü...

Tam da bu yıllarda, uluslararası kapitalizm nispi bir refah dönemini geride bırakıyordu. Bu dönemin nimetlerinden yararlanarak kolay yöneten AKP için ekonomik darboğazın başladığı bir dönemdi. “Toplumsal kutuplaştırma” siyaset tarzı oluyor, tek adam yönetimiyle sonuçlanan bir yola giriyor, kendi içindeki farklı ve demokrasi ile hesaplaşmasını artık perdelemiyordu...
***
Bir şehir hariç bütün ülkeyi kapsayan Gezi Direnişi işte bu koşulların doğal sonucudur. Evet, Gezi Parkı simgeselliği önemli oldu. Ancak belirgin karakteri kendiliğinden, çoğulcu ve özgürlükçü olmasıydı. Kendiliğinden, dayanışma duygusuyla alanlara çıkan milyonlar Gezi’nin “aşağıdan”, “özgürlükçü”, “itirazı olan herkese açık” mücadele tarzında kendilerini buldular...

Ülkeye yayılan direnişlerde ay yıldızlı bayraklarla HDP bayrakları yan yana geldi, “ulusalcı” kesimlerle “anti-kapitalist Müslümanlar” bir arada oldu. Gezi, bir yan yana gelişin vesilesiydi. Toplumsal/siyasal yaşamımıza getirdiği yenilik bu birlikteliktir. Çoğulcu, farklılıkların temaslarına vesile olmasıyla birçok bakımlardan toplumsal muhalefetin tarzının değişmesinde etkili sonuçları oldu...

Bir avukat, bir hak savunucusu ve bir sosyalist olarak Gezi’yi, tüm farklılıklarımız ile beraber aşağıdan/toplumsal barışma fikri/eylemi olarak gördüm ve yaşadım. Son kalan bir yeşil alana, afet sonrası toplanma alanına dört elle sarılmayı, memlekete sahip çıkmanın, yurtseverliğin en has ve en somut hali olarak değerlendirdim. Kimseye ait olmayan ve bu özelliğiyle hepimize ait olan o ağaçlara sarılmanın toplumsal etkisinin nasıl derin olduğunu yaşadım...

Sayımız kaç, etimiz ne budumuz ne dememenin, en elverişsiz koşullarda, “namüsait ahval ve şeraitte dahi” biat etmemenin, “naçizane” fedakârca başlangıçların nasıl bir özgürlükçü dalgayı kabarttığını gözlemledim...
***
Gezi’den bugüne 12 yıl geçti. 2025’te Taksim Meydanı’nda “Duran İnsan”ları yeniden görüyoruz. Alanlarda “Çapulcuların Çocukları Büyüdü” pankartları görüyoruz. Hep hatırlanan, canlı bir Gezi Hayaleti hâlâ dolaşıyor memleketin semalarında. İktidar, bir suça dönüştürüp kitlelerin demokratik protestolarını peşinen engellemek ve kalkışanlar için ağır maliyetleri olacağını göstermek için “Hayaleti” canlı tutuyor. Diğer yandan en önemli özelliği kendiliğindenlik olan Gezi de “kendiliğinden, içsel bir hatıra” olarak kendi kendisini canlı tutuyor, hep hatırlatıyor...

Ancak ne yazık ki Gezi’de milyonların, farklı toplumsal kesimlerin ve siyasal hareketlerin ortak talebi “demokratik, eşit ve özgür bir Türkiye”den daha da uzağa düşmüş haldeyiz. Gezi döneminde başlayan boğucu siyasal ve toplumsal ortam daha da mesafe almış durumda...

Geçen yıllara, yapamadıklarımıza, kazanılamayan seçimlere hayıflanmanın zamanı değil. 19 Mart’ta, “Gezi’de çocuktuk; büyüdük geldik” diyen gençler ilk önce barikatları aşarak Saraçhane’yi doldurdular. Güncel demokratik dalga, çok farklı toplumsal ve siyasal hareketin ortak duruşuyla yaygınlaşarak ilerliyorsa Gezi’nin saygın mirasına da biraz pay ayırmak icap eder. Demokratik dalganın güncel hali 19 Mart’ta yurttaşlar, Gezi’nin taleplerini doğrudan politik bir hale dönüştürdü...

Demokratik dalga günümüzde, artık bir talepler listesi sunmuyor, doğrudan iktidara talip oluyor. Cumhuriyetimizi Demokratik Cumhuriyet’e dönüştürmek için, farklı toplumsal ve siyasal hareketlerin kendini özgürce ifade edip örgütlenebilmesi için, eşit yurttaşlık için iktidar hedefiyle bir yürüyüş halinde ilerliyor. Toplumsal sorunlar, silahsız siyaset ve barış için bir “aşağıdan kardeşleşme” seçeneği sunuyor...

Günümüzde siyasal ve toplumsal yaşamı iki çizgi bölüyor. Otoriterlik ya da özgürlük. Arada bir yer ve yol yok. Gezi’nin 12 yıl öncesinden bize söylediği, özgürlük yolunu yürümektir...

Gezi Direnişi’nde yitirdiğimiz canlar; Ali İsmail Korkmaz, Ethem Sarısülük, Abdullah Cömert, Mehmet Ayvalıtaş, Ahmet Atakan, Medeni Yıldırım, Hasan Ferit Gedik ve Berkin Elvan’ın anıları her demokratik dalgada en öndeler, yolumuzu açıyorlar. Yurttaşların eşitlik ve özgürlük yürüyüşünde hep yaşayacaklar...
***
ANAYASA MAHKEMESİ ATAKAN’I 4 YILDIR GÜNDEMİNE ALMADI!

Gezi’de ölen tüm arkadaşlarımız ile ilgili öyle ya da böyle, eksik ya da gedik, takip edeceğimiz, izini süreceğimiz yargılamalar oldu. Tek istisnası Ahmet Atakan’dır...

Çok uzun yıllar uğraştık. Sonunda Ahmet’in düştüğü yerde, yanı başında bulunan gaz kapsülünün üzerinde bulunan kanın “%99 Ahmet Atakan’a ait olduğu” bilirkişi raporu ile saptandı. Ancak -bilimsel olarak en yüksek oran %99 olmasına rağmen- “kovuşturmaya yer olmadığına” karar verildi. İtirazlarımız da kabul görmedi...

6 Şubat Depremi’nde vefat eden Hatay’dan Avukat Hatice Can ablamız ile beraber Anayasa Mahkemesi’ne başvurduk. 4 yıl oldu! Hâlâ gündeme alınmadı...

Gezicilerin, Ahmet Atakan’ın davalarının takipçisi olacağız...

Hiçbirini unutmadık, unutmayacağız!

Marmara (Silivri) Cezaevi, 9-A47

Önceki Haber Tanıklar Kitabı...
Sonraki Haber Haziran'ı yaşayanlara,Haziran'da ölenlere...
Benzer Haberler
Rasgele