Prof. Dr. Doğan GÖÇMEN yazdı...
Elbette ne filozoflar ne de felsefe sanıldığı gibi hayata yabancı değildir. Höffe yukarıda andığım eserinde bu izlenimin büyük bir yanılsama olduğunu ileri sürüyor ve bunu güçlü argümanlar ileri sürerek gösteriyor...
Felsefenin soruları, farklı biçimde de sorulmuş olsa halkın ve toplumun yaşamından kaynaklanan sorulardır. Filozofun bakışından kaynaklanan derinlik ve kapsamlılık, sorulara ve sorunlara dair geliştirdiği temelden çözücü yanıtlar, halkın günlük hayatında hüküm süren genellikle kısa erimli ve günlük yüzeysel çözüm üretici yanıtlardan doğal olarak farklıdır...
Fakat bu, felsefenin hayata yabancı olduğunu göstermiyor. Ayrıca felsefe argümanlar geliştirirken farklı soyutlama düzeylerinden yararlanır...
Örnekleyecek olursak; filozoflar savaş ve barış sorununu tartışırken bunu en soyut düzeyde de yürütebilirler veya bunu politik-kuramsal seviyede de yapabilirler, hatta politik-kuramsal tartışmalarını, günlük politik gelişmelerden ve tartışmalardan örneklerle bezeyerek günlük siyasetin, yani hayatın seviyesine de çekebilirler...
Örneğin Descartes mümkün en soyut düzeyde çoklukta birlik sorununu tartışırken, aynı zamanda barış sorununu, diğer bir deyişle insanlığın iç barışının nasıl mümkün olduğu sorusunu da insan zihninin mümkün kıldığı en soyut kavramsal düzeyde beraber tartışır...
Savaş ve barış sorununun politik-kuramsal aşamada, yani daha düşük bir soyutlama düzeyinde tartışılmasına en iyi örnek Thomas Hobbes’un Leviathan adlı eseridir. Immanuel Kant’ın Ebedi Barış adlı felsefi denemesi, günlük siyasetten de örnekler içeren ve felsefenin inebileceği en alt soyutlama düzeyini temsil eder...
Filozoflar arasında konuya dair tartışmalar bu üç farklı soyutlama aşamaları arasında gider gelir ve en üst soyutlama düzeyinde, yani kavrama açılık getirilmesi gereken aşamada kilitlenip kalır, çünkü tartışmanın daha düşük soyutlama aşamalarında sürebilmesi için savaş ve barış kavramlarına kavram olarak açılık getirilmesi gerekir...
Bu, bizi ilk bakışta sanki savaş ve barış sorunuyla alakası yokmuş gibi gözükse de çoklukta birlik sorununa götürür. Fakat felsefenin sunmuş olduğu bu soyutlama düzeninden habersiz olan insanlar bu nedenle felsefenin genellikle hayata ve dünyaya yabancı olduğunu sanır, çünkü kafalarında felsefi bilgiden yoksun oldukları için çoklukta birlik sorunu ile savaş ve barış meselesi arasında bir ilişki kuramazlar...
Bu nedenle filozofları ve felsefeyi hayata yabancı sanırlar. Oysa zihinlerinin kavramsal örgütlenişine dair mantıksal bilgiye sahip olmadıkları için dünyaya da kendilerine de yabancı olan ve kalan onlardır...