İçimizdeki Çocuk: Zamanın Aşamadığı Masumiyet...

İçimizdeki Çocuk: Zamanın Aşamadığı Masumiyet...

Birol KESKİN yazdı…

[email protected]

Zaman geçiyor. Takvimler devriliyor, yıllar ardı ardına sıralanıyor. Hayat bizi yoğuruyor; şekillendiriyor, törpülüyor. Her yaş aldığımızda, yaşamımıza bir rakam daha ekleniyor. Ve biz, "büyümek" denen o kaçınılmaz sürecin içinde yol alıyoruz...

Ama bazen bir kuş sesi, bazen toprak kokusu, bazen bir çocuğun kahkahası… bir şey bizi bir anda geriye götürüyor. İçimizde hâlâ orada duran bir sese kulak kesiliyoruz: O çocuk. Zamanın ilerlemesiyle yaşlanan bedenimizin içinde, yaşlanmayı reddeden bir parçamız var. O hâlâ umut dolu, hâlâ inanmak isteyen, hâlâ ağlamaktan utanmayan, hâlâ kahkahayla gülmeyi bilen o çocuk...

Hayat bizi olgunlaştırabilir ama o çocuğu tamamen elimizden alamaz. Belki göz ardı ederiz, belki unutur gibi oluruz, ama o hep oradadır. Çünkü çocukluk yalnızca bir yaş dönemi değil; bir bilinç hâlidir. Saflığın, merakın, samimiyetin ve koşulsuz sevginin yaşandığı bir bilinç...

Nietzsche'nin sözünü hatırlamak gerekir: “İnsan, üç dönüşüm yaşar: deve, aslan ve çocuk.” Çocuk, burada en ileri aşamadır—yaratıcı, özgür, kendiliğinden. Çocuk olmak, yalnızca geçmişin bir hatırası değil; geleceğe dair bir özlemdir aynı zamanda. Kierkegaard’ın dediği gibi, “çocuk olmak, varoluşun kaygısız hâlidir. Yani saf varoluşun kendisi...

Her yaş aldığımızda bunu hissederiz aslında: Dışımız büyür ama içimizde bir yer, dokunulmadan kalır. Toplum bize roller biçer—ebeveyn, çalışan, yetişkin—ama içimizdeki çocuk, bu rolleri sorgular. “Neden böyle?”, “Olmaz mıydı başka türlü?” diye fısıldar...

O yüzden içimizdeki çocuğu yaşatmak, yalnızca nostaljik bir istek değil, felsefi bir sorumluluktur. İçindeki çocuğa sahip çıkan insan, hem kendi öz benliğine sadıktır hem de başkalarına karşı daha şefkatlidir. Çünkü o çocuk hâlâ hayret eder, hâlâ güvenmeyi bilir, hâlâ bağ kurabilir...

Ve belki de gerçek olgunluk, büyüyüp içindeki çocuğu öldürmek değil; büyüyüp onu koruyabilmektir. Çünkü insan, çocuksuluğunu yitirdiği gün yaşlanmaz sadece—yavaş yavaş insanlığını da yitirir...

Her yaş aldığımızda bu bir ağırlık değil, içimizdeki çocuğa bir selam olmalı.
"Ben hâlâ buradayım" diyebiliyorsak eğer, yaş almak bir kayıp değil, derinleşen bir kazançtır...

Sonraki Haber Giriş : Pasifleşen muhalefet portresi...
Benzer Haberler
Rasgele