*Doğan CEREN sizin için araştırdı...
Fotoğraf : Doğan CEREN…
Bir süre önce eşim ve bir grup arkadaşımızla birlikte 6 Balkan ülkesini kapsayan bir tura katılmıştık. Gezimizin Sırbistan’ın Niş Şehri bölümünde, gezi rehberimizin verdiği bilgiler sonucu dünyanın eşi benzeri olmayan bir anıtı görmeye gittik. Otobüsteki yol arkadaşlarımız kentin alışveriş caddesini gezerken, ben eşim ve Avusturyalı bir çiftle bir taxi tutup tarihin vahşi katliamlarından birinin sergilendiği anıt ve müzesini görmeye gittik...
Anıtın Sırpca adı Ćele Kula yani Kafatası Kulesi. Bu tüyler ürperten kulenin hikayesi kısaca şöyle: Sırp Halkı’nın Osmanlıya karşı verdiği kurtuluş savaşı sırasında 1809-1812 Hurşit Paşa adındaki Türk komutanın emriyle öldürülen Sırpların kafa derisi yüzüldükten sonra pamukla doldurularak, bir zafer sembolü olarak İstanbul’daki Sultana (Padişah 11. Mahmut)a gönderilir...
Derisi yüzülen 952 insan kafatasından 14 sıra halinde kafatasları dışa dönük olmak kaydıyla 4 metre yüksekliğinde bir kule yaptırılır. Bu korkunç görüntüden insani ve dini inançlarından dolayı rahatsızlık duyan Sırplar geceleri kafataslarını alıp mezarlığa gömmeye başlamışlar. Ancak bu vahşet eserinin ayakta kalmasını isteyenler buna engel olmuşlardır...
Daha sonraki yıllarda (1861-1866) kenti yöneten Mithat Paşa adındaki yönetici, kuleyi kaldırmaya çalışmışsa da orada yaşayan Türklerin direnişiyle karşılaştığı için kuleyi yıktırmaktan vazgeçer. Niş’in 1878’de kurtarılmasından sonra Sırp Halkı’nın bağışlarıyla kulenin çevresine yapılan bir şapelle korumaya alınmıştır .
Osmanlı paşası bu vahşi sembol ile Balkanlarda yaşayan milletlere gözdağı vermek istemiş olsa da sonraki süreç bunun ters teptiğini ve bu milletlerin ülkelerini bir bir işgalden kurtarıp bağımsızlaştıklarına tanıklık etmiştir tarih...
Günümüzde geride kalan 59 kafatasıyla insanlık tarihine tanıklık eden kulenin korunmaya alındığı ve ulusal boyutta bir müzeye çevrildiği şapelden içeri girince yüreğimde bir burkulma, ruhumda bir ürperti duyduğumu belirtmeliyim. Müze görevlisi hanımdan izin alarak çektiğim fotoğrafların bir kısmıyla sizleri başbaşa bırakırken, sözü ünlü Fransız şair ve akademisyen (1790-1869) Alphonse de Lamertine bırakıyorum...
Lamartine, 1833 yılında Paris’te yayınladığı “Doğu’ya Yolculuk” adlı eserinin “Sırbistan Üzerine Notlar” adlı özel bölümünde, Kafatası Kulesi’nde gördüğü ve diğer şeylerden çok etkilenerek şunları kaydeder: “Gözlerimle ve yüreğimle, kopmuş başları vatanlarının bağımsızlığının temel taşı olan bu cesur insanların kalıntılarını selamladım.”
* Yazar ve şair...