Birol KESKİN yazdı...
[email protected]
İllüstrasyon: Tonguç Baykurt…
Ankara Altındağ’da, 12 yaşındaki engelli bir çocuğun bir güvercin kümesinde, kuş pisliği ve soğuk içinde yaşadığı ortaya çıktığında, Türkiye basit bir dramla değil; kendi vicdanının çöküşüyle yüzleşti. Adnan’ın hikâyesi bir istisna değil; bu düzenin yıllardır ürettiği karanlığın, yoksulluğun, ilgisizliğin ve kurumsal çürümenin simgesidir...
Bu çocuk bir kümesin içinde değil;
Türkiye’nin içine sürüklendiği siyasal ve toplumsal felaketin ortasında yaşıyordu...
Sosyal Devletin Çöküşü: Siyasi Sorumluluk...
Bugün Türkiye’de sosyal devlet işlevsizdir. Çocukların korunması gereken kurumlar; rehberlik, sosyal hizmet, eğitim ve sağlık mekanizmaları bir bir çökertildi.Bir çocuk beş yıl boyunca okula gitmemişse, bu ihmal değil, devlet eliyle işlenen bir suçtur...
Bu tabloyu sadece bireysel olaylarla açıklamak mümkün değildir. Çünkü aynı dönemde Türkiye’de, çocukların korunması gereken yerde çocuk emeğini sisteme dahil eden politikalar yaygınlaştı. MESEM yasası bunun somut bir örneğidir:
“Mesleki eğitim” adı altında on binlerce yoksul çocuk işyerlerine dağıtıldı, sigortasızlık, denetimsizlik ve iş kazaları sıradanlaştı. Daha çocuk yaşta ağır işlerde çalıştırılan çocuklar, tıpkı Adnan gibi sistem tarafından görünmez kılındı...
Kümeslerde saklanan çocuklar da, atölyelere dağıtılan çocuk işçiler de, aynı siyasi tercihin ürünüdür : Devletin çocuğu koruyan değil, çocuğun emeğini tüketen bir yapıya dönüşmesi...
Ama Suçlu Sadece Hükümet Değil: Toplum kollektif bir felç geçiriyor...
Bir ülkenin çocukları tek tek yok olurken, suçun tek failini hükümete indirgemek resmi eksik bırakır...
Aile ve Akrabalar...
Kendi kanından bir çocuğu kümese atan bir aile yapısı, toplumsal çürümenin en ağır göstergesidir...
Mahalle ve Komşular...
Onlarca insan o kümesin yanından geçti; kimse merak etmedi, kimse sormadı.Türkiye’de yoksullar birbirine yabancılaştırılmıştır...
Muhalefet...
Gerçek muhalefet sadece tepki veren değil, sahaya inip görünmeyen çocukları bulan, takip eden, devletin boşalttığı alanları dolduran muhalefettir.
Ama Adnan’ın dramını ortaya çıkaran yine bir vekil değil; bir vatandaş oldu...
Aynı şekilde MESEM’de sömürülen çocukları da muhalefet değil, çoğu zaman aileler, gönüllüler ya da birkaç cesur gazeteci görünür kılıyor...
Basın...
Yıllarca sessiz kalan medya düzeni, bugün bir çocuğun kümes hayatını bile tesadüfen öğreniyor.
Bu basın yapısıyla hiçbir toplumsal yara görünür olamaz...
Sıradan İnsanlar...
Asıl acı olan ise şu : Toplum kötülüğe alıştı.Yoksulluk doğal, çocuk emeği meşru, çocuk acısı sıradan görülmeye başlandı...
Bu sessizlik, çocukların kaderini mühürleyen en tehlikeli şeydir...
İnsanlık suçu, sadece işleyenin değil; görüp susanın da ortak olduğu bir suçtur...
Bir Ülke Çocuklarına Sahip Çıkamıyorsa…
Bir devletin gerçek gücü en savunmasızını koruma becerisinde ölçülür.Türkiye bugün bu sınavda sınıfta kalmıştır...
Adnan bugün kurtarıldı belki ama Türkiye’nin her köşesinde onun gibi yüzlerce “görünmeyen çocuk” var : Soğuk odalarda, tarikat yurtlarında, atölye tezgâhlarında, MESEM’in denetimsiz köşelerinde…
Buz gibi bir kümeste yaşamaya mahkûm edilenle, 14 yaşında bir atölyeye mahkûm edilen arasında ahlaki olarak hiçbir fark yoktur...
Gerçek çağrı: Türkiye ayağa kalkmalıdır...
Bu çağrı sadece hükümete değil;Muhalefete, basına, sivil topluma, mahallelere, ailelere, bireylere…
Hepimize yöneliktir...
Bir çocuk daha üşümesin.
Bir çocuk daha çalıştırılmasın.
Bir çocuk daha görünmez olmasın.
Bir çocuk daha ölmesin...
Bu ülke kendi çocuklarını kurtarmadan hiçbir şey düzelmez...
* Bu bir editöryal haberdir.








