Prof. Dr. Doğan GÖÇMEN yazdı...
Yalan ve onun tamlayıcı karşıt kavramı gerçek, anlam ve yapı bakımından insanlık tarihinin ürettiği en zor ve karmaşık kavramlardandır. Yanılmak, yalan söylemek anlamına gelmez. Yanılmak gerçekten gerçek sanılanın gerçek olmama durumudur...
Yalan, gerçek olmayan, asılsız, yani özsel geçerliliği olmayan bir uydurmadır. Yalan, diyor Kant, gerçek ve kesin olmayanı, gerçek ve kesin olmadığını bilerek, gerçek ve kesinmiş gibi sunmak anlamına gelmektedir.
Yalanın birçok farklı dildeki sözlük anlamı birbirine yakındır ve Kant’ın tanımına çok benzemektedir...
Buna göre aldatmak amacıyla bilerek ve isteyerek sözü gerçeğe aykırı bir forma sokup söylemek anlamına gelmektedir yalan.
Yalan söyleyebilmenin koşulu gerçeğin de ne olduğunu bilmektir. Nietzsche’nin ileri sürdüğü gibi gerçeğin ne olduğunu bilebilmek için yalan söylemesini bilmek gerekmiyor. Yalan söylemesini bilmek gerçeğin ne olduğunu bilmenin koşulu değildir...
İnsan yalancılıktan doğruluğa değil, doğruluktan yalancılığa evrilebilir. Çocuklarımızın gelişimi bunun en iyi kanıtıdır. Gerçeği bilmek, mevcut çelişkilerle ve çıkar çatışmalarıyla dolu dünyada bu bilgiyi kötüye kullanmanın olanağını da içerir...
Kanaatimce gerçek nedir sorusuna yanıt olarak gerçeğin en kapsamlı tanımını Hegel yapmıştır. Geleneksel olarak gerçek, bilincin nesnesine, hakikate uygunluğu olarak alınır. Fakat Hegel’in kavrayışına göre bu tanım insanı pasif bir varlık olarak kavramaktadır. Hegel’in kavrayışına göre gerçek, insanın kavramının kendisini dışa vurumunda insanın kendi hakikati ile özdeşliğidir. Ancak bu özdeşlik koşulu yerine geldiği oranda kavram, insanın kendi hakikatinin de yaratıcısı olabilir. Öyleyse kavram, bize hakikatimizi onun doğasına uygun kavrama olanağı sunmaktadır...
Hakikatimizi onun doğasına uygun olarak kavrayabildiğimiz, onun kavramına en doğru bir şekilde ulaşabildiğimiz oranda kavramımız ile gerçekliği de yeniden yaratabiliriz...
Bu bakımdan gerçek insana hakikatte doğru eyleme, hakikati kendi gereksinim ve iradesine göre değiştirme kapasitesi kazandırır. Gerçek insana hakikati evi yapma olanağı sunar. Eş deyişle gerçek bu bakımdan insana hakikatte özgür olma ve kendi iradesine uygun olarak özgürce eyleme kapasitesi kazandırır...
Bir şeyin bilgisine sahip olmak, en geç sofistlerden beri bildiğimize göre, ilkesel olarak o şeyin kötüye kullanılma olanağını da kendisinde barındırır. Bu nedenle bilgi etik sorumluluk yükleyen bir edinimdir, çünkü bilgi ancak gerçeğin bilgisi olabilir. Yalan söyleyen kendisini söz konusu etik sorumluluk alanının dışında konumlandırmaktadır...
Yalan söylemenin birçok nedeni olabilir. Nezaket icabı, karşınızdakini kırmamak, örneğin bir eksiğini doğrudan yüzüne vurmamak için yalan söylemek mümkündür. İnsan korkudan, kendisini güvende hissetmediği, müşkül bir durumda olduğu ve bunu açıkça ifade edemediği için yalan söyleyebilir...
Hangi nedenle söylenirse söylensin, yalan her zaman karşınızdakine karşı bir üstünlük elde etmeyi amaçlar...
Kant yalan söylemenin ahlaki olan sonuçları ile yasal ve hukuki sonuçları arasında ayrım yapar. Örneğin geçerli ahlaka aykırı olduğu için yalanın sahibi potansiyel eleştirilere maruz kalmaktan kurtulmak için yalan söyleyerek manipüle eder...
Yalancıya inanan da naifliğinden dolayı alay konusu olabilir. Fakat eğer ortada yasalara göre yapılmış bir sözleşme var ise, söylenen yalan sözleşme yapılan kişi karşısında hile yolu ile üstünlük elde ederek ona kendisinin olanı vermekten kaçınmayı amaçlar...

 
       
                         
                                     
                                    






