Birol KESKİN'in yazısı...
Babam öldüğünde henüz 23 yaşında bir üniversite öğrencisiydim. Yoksul denecek bir ailede büyümediysem de, varlıklı hiç olmadık. Ama onun varlığı bize yeterdi; çünkü o, sadece bir baba değil, aynı zamanda bizim gövdemizdi — bir çınar gibiydi. Sessizce her şeyin yükünü taşır, biz fark etmeden bizi korurdu...
Ve bir gün, o çınar aniden göçtü gitti...
Bir anda ne kadar yalnız kalabildiğini fark ediyor insan.O güne kadar hayatın içinde hep var olan ama belki de kıymeti tam idrak edilemeyen bir destek, bir dayanak, bir gölge — yok oluveriyor...
Artık tutunacak bir dal yoktu etrafta...
İnsanın hayatında bazı anlar vardır; hiçbir hazırlığın yeterli olmayacağı kadar ani, sarsıcı ve gerçek. Benim için o an, babamı kaybettiğim gündü. Zihnimde ne kadar mantıklı cümle kurarsam kurayım, kalbim paramparçaydı. Kendimi boşlukta sallanan bir yaprak gibi hissettim. Kimi zaman bir duvar gibi dimdik durmaya çalıştım, kimi zamansa içten içe sessizce yıkıldım...
Ve bir süre sonra fark ettim…
Dışarıdan beklediğim desteği, gücü, sakinliği kimse veremiyordu. Çünkü bu boşluğu başkası dolduramazdı. Bu bir eksiklik değil, bir çağrıydı. Kendi içime dönmem, kendi köklerimi keşfetmem için bir çağrı...
İlk anda bu yalnızlık korkutucuydu — çünkü insan, özellikle acı anlarında, bir omuz arar. Ama zamanla bir şey oldu. O derin sessizlik içinde içimden bir ses yükseldi: Sen zaten hep o ağacın kendisiydin...
İşte o an, kırıldığımı sandığım yerde aslında kök saldığımı fark ettim.Tutunacak bir dal ararken, kendimin o dal olduğunu anladım.
Sığınacak bir liman ararken, kendi gövdemin zaten bir sığınak olabileceğini gördüm...
Bu fark edişin adı öz güvendir...
Başkalarına yaslanmadan da ayakta kalabileceğini görmek.Kendi kararlarını, duygularını, acılarını taşıyabildiğini fark etmek.İşte o zaman insan büyür, olgunlaşır — ve derinden güçlenir...
Ama bu, dışarıya gösterilen gürültülü bir güç değil. Sessiz, sakin, derin bir dayanıklılık. Fırtına çıktığında savrulsa da devrilmeyen bir ağaç gibi. Çünkü o güç artık dışarıda değil, içeridedir...
Zaman geçtikçe anladım ki, güçlü olmak bazen kimseye ihtiyaç duymamak değildir; güçlü olmak, ihtiyaç duyduğunda bile kendi içinden ayağa kalkabilmektir. Ve bunu başardığında, yalnızlık bile artık sana düşmanlık etmez — çünkü yalnızlık, kendini duyman için en gürültüsüz ortamdır...
Artık biliyorum ki:Tutunacak dal kalmadığında, insan ya düşer.Ya da kendi ağacını büyütür...
Ve ben büyüttüm. Kök saldım, uzandım gökyüzüne, kabullendim geçmişimi, sevdim acımı.Çünkü en sonunda şunu öğrendim:
Uzattığım her dal, onun sonsuzluğa dokunan bir parçasıydı.Ben zaten o ağacın kendisiydim...
"Ölen çınarlar gölge vermez sanırsın...
Oysa köklerinden yükselen her filiz,
Ölümsüzlüğe uzanan bir köprüdür."