CHP, Kürt Sorunu ve Rejimsel Mühendislik: Demokratik Dönüşüm mü, Kontrollü Meşrulaştırma mı?

CHP, Kürt Sorunu ve Rejimsel Mühendislik: Demokratik Dönüşüm mü, Kontrollü Meşrulaştırma mı?

Birol KESKİN Barış süreci ile ilgili yazdı...
[email protected]

Özet..

Bu çalışma, Türkiye’nin ana muhalefet partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP), Kürt sorununa yaklaşımını tarihsel ve siyasal bağlamda incelemekte; Meclis’te yeniden gündeme gelen “Kürt sorunuyla ilgili komisyon” önerisi üzerinden güncel rejim mühendisliği tartışmalarına ışık tutmaktadır. Temel sorunsal şudur: CHP’nin bu tür süreçlere katılımı, demokratikleşmeyi mi hızlandırır, yoksa otoriter rejim yapısının meşruiyet üretimine mi hizmet eder? Yazı, bu ikilem üzerinden Türkiye’de muhalefetin yapısal pozisyonunu ve geleceğini sorgulamaktadır...

1. Giriş: Rejimin Makyajı mı, Gerçek Dönüşüm mü?

Türkiye siyasetinde muhalefet ile iktidar arasındaki ilişki, çoğu zaman demokratik işleyişten çok, yapısal bir dengeleyicilik mantığına göre kurgulanmıştır. Özellikle son yirmi yılda giderek otoriterleşen yönetim modeli içerisinde, ana muhalefet partisi olan CHP'nin bu denkleme yerleştirilişi, sadece siyasal değil, stratejik bir mühendislik ürünüdür...

Bu bağlamda Meclis’te yeniden gündeme gelen Kürt meselesi ile ilgili komisyon çalışması, Türkiye’deki rejimsel dönüşüm sürecinde yeni bir evreyi işaret ediyor olabilir. Bu evrede CHP’nin tutumu, yalnızca kendi siyasal hattını değil, Cumhuriyet rejiminin ve çok kültürlü toplumsal yapının geleceğini de etkileme potansiyeline sahiptir...

2. CHP ve Kürt Sorunu: Tarihsel Bir Dönüşümün İzleri...

CHP’nin Kürt meselesine yaklaşımı, tek bir eksende değerlendirilemeyecek kadar katmanlıdır. Parti, Cumhuriyet’in kurucu kadrolarının sürekliliğini taşıdığı için, uzun yıllar üniter devlet ve resmi kimlik politikasıyla özdeşleşmiş bir duruş sergilemiştir. Ancak bu çizgi 1990’lı yıllarda önemli bir kırılma yaşamıştır...

1990 tarihli “Güneydoğu Raporu” (resmî adıyla “Doğu ve Güneydoğu Anadolu Sorunları Raporu”), CHP’nin Kürt meselesini inkâr etmeyen ve kültürel kimlik taleplerini tanıyan ilk kapsamlı çalışmasıdır. Bu rapor, Kürt kimliğinin anayasal güvence altına alınması, anadilde yayın, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gibi talepleri içermiştir. Ancak bu perspektif, partinin sonraki yıllarda yönetim değişiklikleriyle birlikte zaman zaman geri plana itilmiş; özellikle güvenlikçi paradigmanın baskınlaştığı dönemlerde CHP yeniden merkez siyasetin konforlu alanına çekilmiştir...

Dolayısıyla CHP’nin Kürt meselesine yaklaşımı, inkârcılıktan ziyade süreklilik arz etmeyen, konjonktürel ve çoğu zaman reaksiyoner bir karakter taşımaktadır...

3. Siyasal Mühendislik ve “Muhalefetin Kontrollü Dahil Edilişi”

Türkiye’de son dönemde iktidarın uyguladığı stratejiler, yalnızca kendi tabanını konsolide etmeyi değil, muhalefeti de işlevselleştirme ve yönlendirme mantığıyla hareket etmeyi içermektedir. Bu bağlamda, Kürt meselesinin yeniden "çözüm" adı altında gündeme getirilmesi; seçimlere yaklaşılırken iktidarın meşruiyet tazeleme arayışının bir parçası olabilir...

Bu strateji, üç ana sacayağına oturur:

1. Dış politikada Batı’ya "normalleşiyoruz" mesajı verme ihtiyacı,

2. İç politikada Kürt seçmenin yeniden kazanılmasına yönelik hamleler,

3. Muhalefeti sürece dahil ederek meşruiyet üretme...

3.1. Komisyonun Gündeme Getirilmesi: AKP-MHP İnisiyatifi ve DEM İşbirliği...

Komisyon önerisi, CHP ya da diğer muhalefet partilerinden bağımsız olarak, iktidar bloğu AKP ve MHP tarafından gündeme getirilmiştir. Bu durum, Kürt meselesinin parlamenter arenada ele alınmasının arkasındaki güç dengeleri ve amaçlar hakkında önemli ipuçları sunmaktadır...

İktidar partileri, DEM ile “yeni bir yol haritası” çerçevesinde işbirliği yapmayı açıkça ifade etmiş, Kürt açılımını kontrollü bir zemine çekmeyi hedeflemektedir. Bu yaklaşım, muhalefetin, özellikle CHP’nin, sürece katılımı ve tavrını belirlerken sadece kendi siyasi duruşunu değil; aynı zamanda iktidar-muhalefet ve Kürt siyasi hareketleri arasındaki yeni konjonktürü de göz önünde bulundurmasını gerektirir...

Bu şartlar altında CHP’nin, bu komisyonla ilgili alacağı pozisyon, Türkiye siyasetinde “kontrollü demokratikleşme” mi yoksa “sistemin mühendisliği” mi? Tartışmasının odak noktası haline gelmiştir...

4. CHP’nin Stratejik Pozisyonu: Katılımın Koşulları...

CHP’nin söz konusu komisyona katılımı, “katılmak ya da katılmamak” ikilemine indirgenemez. Esas mesele, hangi ilkelerle, hangi çerçevede ve ne tür bir tutarlılıkla katılım sağlanacağıdır...

Eğer CHP:

Kürt meselesini tarihsel, sosyolojik ve kültürel boyutlarıyla kavrayan;

Kürt siyasi aktörlerle diyalog kurmaya açık;

Eşit yurttaşlık ve anayasal güvence temelinde bir yol haritası öneren
bir perspektifle sürece dâhil olursa, bu Türkiye açısından dönüştürücü bir fırsat yaratabilir...

Ancak katılım, yalnızca sürece meşruiyet kazandırmak için olacaksa; CHP yalnızca figüranlık rolü üstlenmiş, bir kez daha “sistemin düzenleyici sigortası” işlevine hapsolmuş olacaktır...

5. Sonuç: CHP’nin Rolü Rejimi Belirleyecek...

CHP, sadece bir siyasi parti değil; Cumhuriyet rejiminin kurucu ve taşıyıcı taşı olarak tarihsel bir misyona sahiptir. Bu misyon, onu yalnızca iç siyasette değil, küresel ölçekte de önemli bir aktör haline getirir. Emperyal güçlerin Ortadoğu’yu ve Türkiye’yi yeniden biçimlendirme çabaları karşısında CHP’nin duruşu, sadece muhalefetin yönünü değil, Türkiye’nin egemenlik ve bütünlük sınavını da belirleyecektir...

Bu bağlamda Kürt meselesi bir testtir:
CHP bu meseleye cesaretle, ilkelerle ve demokratik bir vizyonla yaklaşırsa; rejimi dönüştürme potansiyeline sahip olur. Aksi takdirde, dönüşen rejimin içinde kontrollü bir denge unsuru olarak kalır...

(Kaynakça: CHP Doğu ve Güneydoğu Anadolu Sorunları Raporu, 1990...)

Önceki Haber Yanmayı reddetmek...
Sonraki Haber Orta Doğu’nun Emperyal İnşası: 1. Dünya Savaşı Sonrası Paylaşım Retoriğinin Güncellenmesi ve Türkiye’nin Dönüşen Rolü...
Benzer Haberler
Rastgele Oku