Yanmayı reddetmek...

Yanmayı reddetmek...

Birol KESKİN'in yazısı...

[email protected]

Fotoğraf  : Evrensel Gazetesi…

Her yıl aynı çığlık, aynı sessizlik...
Bu kader değil, politik tercihtir.

Her yaz aynı soruyu soruyoruz:
Neden?

Her yıl aynı çığlıklar:
“Yandık! Kül olduk! Bittik!”

Artık sadece Ege, Akdeniz değil, Karadeniz ve Marmara' yı bile yakmaya başladılar.
Evet, yakmaya başladılar diyoruz, çünkü bu yangınlar doğal yollarla çıkmıyor.
Çünkü doğa kendi kendini yakmaz.
Ağaçlar intihar etmez. Bu bir doğa olayı değil, bir yok etme politikasıdır...

Yine alevler yükseliyor.
Yine müdahaleler geç, eksik, yetersiz.
Yine devlet ekranlara çıkıp rakamlar sayıyor:
Kaç hektar yanmış, kaç helikopter kalkmış, kaç personel sevk edilmiş…

Ama biz biliyoruz : Bu sayılar hiçbir canı geri getirmeyecek.Bu açıklamalar, her şeyin sistemli biçimde çürütüldüğü bir gerçeği örtemeyecek...

Her yangından sonra aynı sorular soruluyor ama hiçbiri yanıtlanmıyor : Neden hâlâ yangın uçaklarımız yetersiz? Neden yerel halk eğitilmiyor, yangınlara müdahale için organize edilmiyor? Neden ormanlar her yıl yanıyor da, ardından ihaleler açılıyor?
Neden doğa koruma değil, inşaat, turizm ve enerji projeleri korunuyor?

2021 Muğla yangınlarında 50 bin hektar orman kül olurken, kısa süre sonra aynı bölgelerde turizm ve enerji projeleri için ihaleler açıldı. Bu tesadüf mü, yoksa sistemli bir plan mı?

İklim krizi sıcaklıkları ve kuraklığı artırırken yangın riskini körüklüyor. Ancak doğayı korumak yerine, bu kriz rant için bir bahaneye dönüştürülüyor...

Çünkü bu yangınlar, sermaye için yeni “temiz” alanlar yaratıyor. Çünkü rant için doğa bilinçli biçimde kaderine terk ediliyor.Çünkü her kül, bir arsaya dönüşüyor. Ve her yanan dağ, bir fırsat...

Sonunda olan oldu : Geçtiğimiz günlerde "İklim Yasası" çıkarıldı. Ama bu yasa, doğayı korumak için değil, doğayı pazarlamak için geldi...

Yeni yasa, yüzeyde “karbon nötr”, “yeşil kalkınma”, “iklim dostu finans” gibi kelimelerle bezeli.Ama altında, doğal alanları ticarileştiren ve yatırım nesnesine dönüştüren maddeler yatıyor...

Artık yanmış ormanlar, karbon kredisi projeleri, ekoturizm yatırımları, güneş enerjisi tesisleri ya da doğa temelli inşaat modelleri için hazır alanlar olarak değerlendiriliyor...

Bu yasa yürürlüğe girmeden önceki yangınlar, bir ön hazırlıktı.Bir “temizleme operasyonuydu”.Yasa için altyapıydı.
Bugünkü yangınlar ise artık doğrudan uygulama alanı...

Yani yangınlar sadece bir felaket değil.
Bir politikanın uygulama zemini...

Devlet, yangına değil, tepkiye müdahale etmeye alışık.Halkın öfkesini dindirmeye...
Biraz acı, biraz rakam, biraz unutturma...

Ama biz unutmuyoruz.Her yaz yeniden yanmak istemiyoruz.Bu döngüyü reddediyoruz...

Bu sadece ormanların değil, bir ülkenin yanmasıdır.Her yıl biraz daha yakılıyoruz:
Doğamızla, haklarımızla, hafızamızla birlikte...

Ve bu felakete sessiz kalan herkes, onun suç ortağıdır...

Bu ülkede:Ağaçlar para ettiği sürece değil, can taşıdığı için korunmalı.Ormanlar devletin değil, halkın ortak varlığı sayılmalı.
Doğa “kaynak” değil, yaşam alanı olarak görülmeli...

Avustralya, yerel toplulukları yangın önleme ve müdahale eğitimine dahil ederken,
Türkiye’de köylüler çoğu zaman kendi imkanlarıyla alevlerle mücadele ediyor...

Neden bu bilgi ve deneyim paylaşılmıyor?
Her köyde yangın gönüllüleri için eğitim programları başlatılabilir.STK’lar ve yerel yönetimler, yangın öncesi risk analizi ve acil durum planları için merkezi hükümetle iş birliği yapmalı...

Her mahallede, her köyde, her ormanda
Gönüllü ekipler, yerel direnişler, bilinçli halk yapıları kurulmalı...

Her yaz aynı kaderi yaşamayı reddediyoruz...

Ve biliyoruz ki : Bu yangınlar durmazsa, bu ülkede yaralar onmaz. Bu felaketler durmazsa, adalet gelmez.Bu rant düzeni bitmezse, doğa nefes alamaz...

Ve biz,susarak yaşanmaz hale gelen bir ülkenin külleriyle yaşamak zorunda değiliz...

Çünkü artık yanmayı reddediyoruz...

Kül olup savrulmaz bu memleket,
Direnişle yeşerir her bir gerçek.
Elbette birleşir halkın elleri,
Alevleri söndürür, doğar yürek...

Önceki Haber Zihnin zincirleri ve değişimin özgürlüğü...
Sonraki Haber CHP, Kürt Sorunu ve Rejimsel Mühendislik: Demokratik Dönüşüm mü, Kontrollü Meşrulaştırma mı?
Benzer Haberler
Rastgele Oku