Birol KESKİN yazdı...
Kişilik, sadece bireyin kimliği değildir; toplumların kaderini belirleyen en derin katmandır.“Gölge” dediğimiz yan, bireyde gizlenmiş karanlığı ifade eder. Ancak bu karanlıkla yüzleşemeyen birey, onu inkâr eder, bastırır ve başkalarına yansıtır. İşte bu noktada kişisel zaaflar, hırslar, toplumsal felaketlerin kaynağı haline gelir...
Bugün yaşadığımız çürümenin kökeninde, çözülmemiş kişilik sorunlarıyla dolu bir siyaset anlayışı ve hayata bakış vardır. Korkak bireyler otoriteye tapınır, narsist karakterler iktidara yürür, alçak gönüllüler " saf " olarak tanımlanır, vicdansızlar emir-komuta zincirinde yükselir. Sonuç? Toplumun tüm damarlarına işleyen yozlaşma...
Bir liderin kibri, milyonların hayatını karartabilir. Bir siyasetçinin güç hırsı, halkın özgürlüğünü yok edebilir. Kendini aşamamış kişiliklerin elinde devlet, insanlara hizmet etmez; halka hükmeden bir baskı aracına dönüşür. Bireysel kişilik sorunları, böylece toplumsal despotizme tercüme olur...
Tarih bize defalarca kanıtladı: Hitler’in narsizmi, Mussolini’nin hırsı, Franco’nun korkuları… Her biri kendi kişisel komplekslerini toplumsal ideolojiye dönüştürdü. Ve sonuç, milyonların acısı oldu. Bugün de farklı maskelerle aynı kişilik bozukluklarını görmek mümkün: Din perdesi altında otoriterlik, milliyetçilik kılıfı altında kibir, üstünlük duygusu, “adalet” söylemiyle örtülmüş çıkarcılık, çoğunluğun azınlığa baskısı...
Sorun şudur: Kendi gölgesiyle yüzleşemeyen birey, toplumu kendi gölgesinde boğar. Güce tapan kişilikler, demokrasiyi yok eder; vicdanını susturmuş kişilikler, adaleti katleder; korkularının esiri olmuş kişilikler, halkı sindirir...
Bu nedenle kişilik ve kişilik sorunları, sadece psikolojik değil; doğrudan politik bir meseledir. Eğer toplum, yöneticilerinin kişilik sorunlarını göremez, onlarla hesaplaşamazsa, kendi özgürlüğünü kendi elleriyle teslim eder...
Gerçek dönüşüm, bireyin kendi içindeki gölgeyle hesaplaşmasıyla başlar. Ama asıl toplumsal dönüşüm, kişilik sorunlarıyla malul siyasetçilerle ve insanlarla hesaplaşmakla mümkündür. Çünkü kişiliğini inşa edememişlerin kurduğu düzen, çürümenin düzenidir...
Bugün sorulması gereken soru şudur: Toplum olarak biz, kendi gölgemizle yüzleşmeye hazır mıyız? Yoksa kişilik sorunlarını iktidar yapanların gölgesinde yaşamaya mahkum muyuz?