Savaş Doğanın Yasası Değil – Barış Bizim Sorumluluğumuz...

Savaş Doğanın Yasası Değil – Barış Bizim Sorumluluğumuz...

Birol KESKİN yazdı...
[email protected]

“Savaş doğanın yasası değildir. Barış da bir armağan değildir.” Bertolt Brecht’in bu sözü, bugün yaşadığımız çağın en acı gerçekliğini tarif ediyor...

Savaşın Asıl Mimarları...

Yüzyıllardır bize, savaşların kaçınılmaz olduğu, tarihin değişmez döngüsünün bir parçası olduğu anlatıldı. Oysa bu büyük bir yalandır. Savaş kendiliğinden çıkmaz; planlanır, örgütlenir, kışkırtılır. Kimler tarafından?

Emperyal güçler tarafından. Silah tekelleri, ağır sanayi devleri, enerji kartelleri, maden şirketleri ve uluslararası bankerler…Hepsi savaşın açık veya gizli ortaklarıdır...

Tank fabrikaları, silah üretim hatları, roket mühendislik merkezleri… Hepsi insan hayatının yıkımı üzerinden kâr yazar. Lockheed Martin, Rheinmetall, Northrop Grumman, BAE Systems ve Baykar gibi şirketler, her çatışmadan milyonlarca dolar kazanır. Enerji ve doğalgaz tekelleri—Gazprom, ExxonMobil, BP, Total—krizlerden ve savaşlardan doğrudan kâr elde eder...

Uluslararası bankalar ve hedge fonlar ise savaş ve kriz hisselerini yükselterek servetlerini katlar. Bu şirketlerin bilanço tablolarında, ölü çocukların, yerle bir olmuş şehirlerin, sürgüne mahkûm edilmiş halkların kanı vardır. Ve ne yazık ki, hükümetler bu şirketlerin lobi masalarında alınan kararların uygulayıcısıdır...

Kanlı Kârların Gölgesinde Halklar...

Bugün Ortadoğu’da, Afrika’da, Ukrayna’da, Kafkasya’da ve Asya’da patlayan her bomba, Berlin’de, Paris’te, Washington’da, Moskova’da ve Pekin’deki bir holdingin kasasına giren milyon dolarlar demektir. Her savaş, yeni bir silah pazarının açılmasıdır. Her kriz, petrol ve doğalgaz tekelleri için yeni bir fırsattır...

Kısacası savaş, sermaye için “yeni bir yatırım alanı”, halklar için ise mezar taşıdır...

Barışın Bedeli: Siyasi Cesaret ve Toplumsal Direnç...

Barış gökten inmez, ihsan edilmez. Barış, siyasi cesaretle, diyalogla, karşılıklı tavizlerle, en önemlisi de halkların baskısıyla mümkündür. Çünkü unutmayalım: barış masasına oturanlar çoğu zaman savaşı planlayanlardır. Bu nedenle halkların örgütlü sesi olmadan barış sadece bir retorik, bir diplomatik yalandan ibaret kalır...

Sivil toplumun, sendikaların, demokratik kitle örgütlerinin ve her bir yurttaşın görevi, savaş kışkırtıcılarına karşı hayır demektir. Sessizlik, suça ortak olmaktır...

Son Söz...

Bugün önümüzde iki yol var: Ya emperyal güçlerin ve silah tekellerinin kanlı oyunlarına boyun eğip yeni yıkımlara sürükleneceğiz,
ya da hep birlikte ayağa kalkıp haykıracağız: Savaş onların kârı, bizim felaketimizdir.
Hayır – biz yaşamak istiyoruz!

Önceki Haber Kişilik ve Kişilik Sorunları: Bireyin Gölgesi, Toplumun Yıkımı...
Sonraki Haber İktidar Darbesi ve Türkiye’nin Geleceği...
Benzer Haberler
Rastgele Oku