Birol KESKİN'in yazısı....
Özet
Kurucu anayasa kavramı, siyaset teorisinde rejim krizleri veya tarihsel kopuşlarla birlikte yeni bir siyasal düzenin inşasını sağlayan normatif belgeleri ifade eder. Türkiye’de ise son yıllarda dillendirilen “yeni anayasa” söylemi, böyle bir kopuşa dayanmaksızın gündeme gelmektedir. Bu çalışma, 2017’de yürürlüğe giren Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi sonrasında iktidar tarafından önerilen anayasa değişikliği çağrısının altında yatan siyasal saikleri analiz etmeyi amaçlamaktadır. Yargı bağımsızlığına yönelik müdahaleler, seçim sistemindeki dönüşümler ve tarafsızlık ilkesinin aşındırılması gibi somut örnekler üzerinden, bu girişimin kurucu değil, koruyucu nitelik taşıdığı ileri sürülmektedir...
1. Giriş...
Kurucu anayasa, tarihsel bağlamı ve siyasal işlevi gereği, köklü bir rejim değişikliği veya devrimsel bir dönüşümün sonucunda gündeme gelir. Güney Afrika’da apartheid sonrası 1996 Anayasası veya Fransa’da 1958’de 5. Cumhuriyet’in kurulması bu bağlamda örnek olarak gösterilebilir. Türkiye’de ise, böyle bir tarihsel kırılma olmamasına rağmen, mevcut iktidarın “yeni ve sivil bir anayasa” çağrısı, kurucu bir nitelik iddiasıyla dile getirilmektedir...
Bu makale,Türkiye’de “kurucu anayasa” söyleminin gerçek bir demokratik dönüşüm amacına mı yoksa mevcut siyasal düzenin kalıcılaştırılmasına mı hizmet ettiğini sorgulamakta ve bu söylemin ardındaki fiili uygulamaları analiz etmektedir...
2. Kurucu Anayasa Kavramının Teorik çerçevesi...
Kurucu anayasa, yalnızca yeni bir metin oluşturulması değil, bir siyasal rejimin normatif temelinin yeniden tanımlanması anlamına gelir. Bu tür anayasalar, genellikle meşruiyet krizlerinin ardından halkın katılımıyla ve geniş bir toplumsal mutabakatla hazırlanır. Dolayısıyla, anayasa yapım sürecinin tarihsel bağlamı, bu metnin işlevini doğrudan etkiler...
3. Türkiye'de 2017 Sonrası Siyasal Yapılanma ve Anayasa Söylemi...
2017 referandumu ile yürürlüğe giren Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, yürütme yetkisini tek elde toplarken, denetim mekanizmalarını zayıflatan bir yapı ortaya koymuştur. Bu süreç, aslında bir “rejim değişikliği” olarak yorumlanabilirken, hukuki düzeyde böyle bir kurucu süreç yaşanmamıştır. Dolayısıyla, mevcut anayasa söylemi, bu fiili durumu kurumsallaştırma amacı taşıyor olabilir...
4. Fiili Uygulamalar ışığında Anayasa Girişiminin Değerlendirilmesi...
4.1. Yargının Bağımsızlığı ve Anayasa Mahkemesi’nin İşlevi...
Gezi Davası, Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala kararlarında Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararlar çoğunlukla uygulanmamış, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları da göz ardı edilmiştir. İktidar çevrelerinde AYM’nin “yeniden yapılandırılması” gerektiğine dair açıklamalar, anayasa değişikliğiyle yargı bağımsızlığının daha da zayıflatılmak istendiğine işaret etmektedir...
4.2. Seçim Sistemi ve Siyasal Temsilin Dönüşümü...
2022’de seçim barajının %7’ye düşürülmesi, temsilde adalet yönünde atılmış bir adım gibi sunulsa da, ittifak sistemi büyük partilere avantaj sağlamış ve küçük partilerin etkisini azaltmıştır. Yeni anayasanın bu tür düzenlemeleri kalıcı hale getirme riski, siyasal çoğulculuğu sınırlama potansiyelini artırmaktadır...
4.3. Tarafsızlık İlkesinin Erozyonu...
Anayasa gereği tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanlığı makamı, partili cumhurbaşkanlığı modeliyle fiilen taraflı bir yürütme organına dönüşmüştür. Bu durum, devlet ile parti arasındaki sınırların silikleşmesine yol açmaktadır.Yeni anayasa, bu partizan yapıyı normatif zemine taşıma işlevi görebilir...
5. Değerlendirme: Kurucu mu, Koruyucu mu?
Yukarıda analiz edilen örnekler ışığında, yeni anayasa girişiminin kurucu bir nitelik taşımadığı, aksine mevcut iktidar yapısını ve otoriter eğilimleri meşrulaştırma amacı taşıdığı sonucuna varılabilir. Bu yönüyle önerilen metin, “kurucu anayasa” değil, bir “koruyucu anayasa” girişimidir. Siyasal iktidarın yoğunlaşan gücü, anayasal normlara büründürülerek kalıcılaştırılmak istenmektedir...
6. Sonuç...
Türkiye’de yeni anayasa tartışmaları, salt bir hukuk metni hazırlığı olmanın ötesinde, rejimin yönünü belirleyecek nitelikte bir siyasal karardır. Bu bağlamda, anayasa yapım sürecinin kapsayıcı, demokratik ve şeffaf bir şekilde yürütülmesi esastır. Aksi takdirde, anayasa bir toplumsal sözleşme değil, iktidarın meşruiyetini pekiştiren bir araç haline gelecektir...
Gelecek anayasa tasarılarının içeriği kadar, yapım süreçlerinin demokratikliği de belirleyici olacaktır. Bu nedenle toplumun tüm kesimleri, anayasal süreçleri eleştirel bir gözle değerlendirmekle mükelleftir.
Aksi halde....