Birol KESKİN'in yazısı...
[email protected]
Sahte diplomalar...
Sahte doktorlar...
Sahte akademisyenler...
Sahte milletvekilleri...
Sahte devlet...
400’den fazla sözde akademisyenin, e-devlet sistemi üzerinden ölü vatandaşların kimlik bilgileriyle diploma aldığı ortaya çıktı. Bu sadece bir sahtekârlık değil, devletin dijital hafızasına yapılan sistematik bir müdahaledir...
Söz konusu dijital manipülasyon, belgelerin ve unvanların artık emekle değil, erişimle elde edildiğini gösteriyor. Cumhurbaşkanı’nın diploması yıllardır açıklanamıyor; buna karşılık muhalif belediye başkanlarının diplomaları hızla iptal ediliyor. Gerçek değil, sadakat ödüllendiriliyor...
SAHTECİLİĞİN İDEOLOJİK HEDEFİ...
Sahtecilik bireysel değil, sistematik ve ideolojiktir. Amaç, sadece kişisel kazanç değil; devletin ideolojik yapısının dönüşümüdür...
Ölü kimliklerle alınan diplomalar, tarikat bağlantılı personelin devlete yerleştirilmesi için bir araçtır...
Liyakatsiz atamalar, üniversitelerin “dindar nesil” üretim merkezlerine dönüşmesinin altyapısıdır...
Hukuk sisteminin içi, şeriat eğilimli kadrolarla doldurulmakta, tarafsızlık yerini inanç temelli otoriteye bırakmaktadır.
Bu, laiklik karşıtı uzun vadeli bir planın parçasıdır.Sahtekârlık, bu planın operasyonel aracıdır...
KUŞATMANIN ÜÇ CEPHESİ...
1) Hafıza Savaşı :
Diploma, tapu, nüfus kayıtları gibi belgelerde yapılan manipülasyonlar, seküler Cumhuriyet’in dijital mirasının silinmesidir.
Ayasofya’nın yeniden camiye çevrilmesi, tarih derslerinin budanması, müfredatın dini referanslarla yeniden inşası; bu dijital hafıza siliminin fiziksel ve kültürel uzantılarıdır...
2) Kurumların İşgali :
Bürokrasi, liyakat değil mensubiyet temelinde yeniden yapılandırıldı.Yurtlar cemaatlere devredildi, imam hatip sayısı 18 bini geçti.
Diyanet’in kamuya sızdırdığı “dini danışman” kadroları, tarikat-devlet kaynaşmasının devlet içi kurumsallaşmasını temsil ediyor...
3) Toplum Mühendisliği :
Arapçanın gündelik dile sokulması, dini referanslı sosyal baskılar, alkol yasakları ve kültürel sansürler:
Bunlar, sorgulamayan, itaat eden, “makbul” bir vatandaş prototipinin inşasıdır.
Toplum, dindarlık kisvesi altında kontrol edilebilirliğe indirgenmektedir.
DİYANET: DEVLET İÇİNDE DEVLET...
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bütçesi 20 yılda 15 kat arttı.30 milyar TL’yi aşan bu bütçe, çoğu bakanlığı geride bıraktı...
Kamu kurumlarına yayılan Diyanet kadroları, dini bir kamu otoritesine değil, ideolojik bir kontrol mekanizmasına dönüşmüştür.
FETÖ sonrası oluşan boşluk, başka tarikatlarca doldurulmuş; “paralel devlet yapısı” yeni aktörlerle sürdürülmüştür...
Diyanet artık sadece fetva kurumu değil, toplumsal yönlendirme ve devlet içi ideolojik yeniden yapılanmanın çekirdek gücüdür...
YOK EDİLEN SEKÜLER KİMLİK VE SINIFSAL SİLİNİŞ...
Türkiye’nin seküler kimliği yalnızca dinle değil, ekonomik ve sınıfsal manipülasyonlarla da aşındırılıyor:
Fakirleştirme politikalarıyla halkın yaşam alanı daraltılıyor...
Eğitime erişim eşitsizleştiriliyor, özel okul ve cemaat yurtları öne çıkarılıyor...
Göç, yerinden etme ve kentleşme politikalarıyla demografik yapı bilinçli şekilde değiştiriliyor...
Bu, bir kimlik tasfiyesi değil; bir kimlik yeniden inşasıdır...
ANALİTİK SONUÇ...
Türkiye bugün iki düzlemde dönüşüyor:
1. Dijital ve teknik düzeyde, sahtecilikle yürütülen belgeler üzerinden devletin güvenilirliği aşındırılıyor...
2. İdeolojik olarak, laik, çağdaş ve bilim temelli kamu yapısı; yerine inanç temelli, kontrol odaklı, kapalı bir modelle ikame ediliyor...
Sahte bir diploma, yalnızca bireysel bir hile değildir; bir devlet projesinin kilometre taşıdır...
SON SORU...
Bu kadar sistematik sahtekârlığın içinde, gerçek olan ne kaldı?
Cevap, devletin ideolojik yöneliminde gizlidir:
Türkiye, dijital sahtecilikle teknik olarak; siyasal İslam’la ideolojik olarak kuşatılmış durumdadır...
Bu bir çürüme değil, bir dönüşümdür...