Birol KESKİN yazdı...
[email protected]
Foto: Sinan Kurtöz…
Yaş ilerledikçe yorgunluktan şikay
et ederler insanlar çoğunlukla.Hayat yorar insanı diye genel de bir kanı vardır...
Aslında bilir misiniz?
“İnsanı en çok yorgun kılan, hayat değil, taşıdığı maskelerdir.”
(Shakespeare)
Bu cümle, nesiller boyunca düşünürlere, yazarlara ve hepimize rehberlik etmiş bir gerçeği dile getirir. Peki, nedir bu kadar yorulan? Bedenimiz mi, yoksa taşıdığımız onlarca farklı rolün, beklentinin ve sosyal kabuğun altında ezilen benliğimiz mi?
İstenç dışı olarak modern hayat, hepimizi doğal olmayan bir ritmin içine çekiyor. Sabah uyanır uyanmaz giyindiğimiz ilk elbise, aslında fiziksel değil, zihinsel olandır: "Güne hazırım" maskesi. Ardından iş yerinde, sosyal çevremizde, ailemizin yanında, hatta en yakınlarımızla bile farklı tonlarda, farklı kalınlıklarda maskeler takarız. Kimi zaman güçlü görünmek için korkularımızı, kimi zaman neşeli görünmek için hüznümüzü, kimi zaman da kabul görmek için farklılıklarımızı gizleriz bu maskelerin ardında...
Shakespeare’in dehası, bundan yüzyıllar önce “Tüm dünya bir sahne” diyerek hepimizin birer oyuncu olduğunu ilan etmesidir. Ancak unuttuğumuz şey, bu oyunun 7/24 sahnelenmek zorunda olan, mola vermez bir performans olmadığıdır...
Sürekli rol yapmak, sahneden hiç inmeyen bir oyuncu olmak inanılmaz bir enerji ister. İçimizde hissettiğimizle, dışarıya yansıttığımız arasındaki uçurum ne kadar derinleşirse, o yorgunluk da o kadar kemiklerimize işler. Asıl yorucu olan, yaşadığımız zorluk değil, o zorlukları yaşarken bir de "her şey yolunda" zırhını taşımaktır...
Peki bu maskeler neden bu kadar ağırdır? Çünkü her maske,"olmadığın biri" olma çabasıdır. Gerçek kişiliğinle masken arasındaki mesafe, seni kendine yabancılaştırır. İçsel bir çatışma başlar. "Acaba bu maskeyle çok mu abarttım?", "Ya maskem düşerse, ardındaki kırılganlığımı görürlerse?" kaygısı sürekli bir tetikte olma halidir. Bu, en derin yalnızlığa sürükler insanı: "Kimse beni olduğum gibi, çıplak haliyle görmüyor," düşüncesi... İşte bu yalnızlık ve iç çatışma, en derin yorgunluğun kaynağıdır...
O halde ne yapmalı?
Belki de çözüm,maskeleri sonsuza kadar atmak değil, onları çıkarabileceğimiz "güvenli alanlar" yaratmakta yatıyor. Kendimize, maskesiz de var olabileceğimiz, yargılanmayacağımız anlar ve ilişkiler sunmalıyız. Belki de en önemlisi, kendi kendimize itiraf etmeliyiz: "Evet, bazen korkuyorum. Evet, bazen güçsüzüm. Ve bu, insan olmanın en doğal halidir."
Hayat zaten yorucu. Kendi olmanın yükü, kendi olmamaya çalışmanın yükünden her zaman daha hafiftir. Shakespeare bize bunu hatırlatıyor: Sahnenin ışıkları söndüğünde, seyirciler gittiğinde, geriye kalanla yüzleşmek zorunda olan yine sensin. O halde, ara sıra maskeni çıkar. Nefes al. İçerideki seni dinle. Çünkü gerçek dinlenme, o maskenin altındaki yüzü sevmekle ve onu olduğu gibi kucaklamakla başlar.Kısaca kendinle barışık olmayı dene...
Unutma: En hafif maske, hiç takılmayandır...








