Birol KESKİN yazdı...
[email protected]
Özet...
Bu makale, popülizmin temel stratejilerinden biri olan suçlama kültürünü ve bunun demokratik süreçler üzerindeki etkilerini incelemektedir. Popülizm, siyaseti “halk” ile “elitler” veya “ötekiler” arasındaki keskin karşıtlık üzerinden kurgular ve bu karşıtlık, suçlama pratikleriyle beslenir. Sosyal medya çağında bu strateji daha da güçlenmiş, siyasal kutuplaşmayı derinleştirmiştir. Buna karşılık, *deliberatif demokrasi, suçlamaya dayalı popülist siyasete alternatif olarak, anlamaya ve uzlaşmaya dayalı bir siyasal kültürün inşasını önermektedir...
1. Popülizmin Suçlama Mantığı...
Popülizm, siyasal meşruiyeti “biz” ve “onlar” ayrımına dayandırır. Bu çerçevede suçlama, yalnızca retorik bir araç değil, popülist siyasetin kurucu unsurudur. Sorunların kaynağı olarak “ötekiler”in gösterilmesi, kitle mobilizasyonunu kolaylaştırır fakat demokratik diyalog zeminini zayıflatır...
2. Sosyal Medya ve Yüzeyselleşen Siyaset...
Dijital çağda popülist suçlama stratejileri hız kazanmıştır. Kısa ve duygusal mesajlar, karmaşık sorunları basitleştirerek siyasal tartışmayı yüzeyselleştirir. Bu durum, rasyonel-kritik tartışmayı gölgeler ve demokratik deliberasyonu erozyona uğratır...
3. Alternatif: Anlamaya Dayalı Demokrasi...
Popülizmin suçlama merkezli mantığının karşısına, deliberatif demokrasi bir alternatif olarak çıkmaktadır. Habermas’ın iletişimsel eylem teorisine göre, demokratik süreçler empati, diyalog ve karşılıklı anlayışa dayanmalıdır. Bu yaklaşım, farklı siyasal aktörleri düşman değil, meşru muhataplar olarak görür...
4. Sosyo-Politik Çerçevede Popülizm...
Popülizm, yalnızca siyasal iletişimdeki suçlama stratejilerinden ibaret değildir; aynı zamanda derin sosyo-ekonomik ve kültürel dinamiklerin bir sonucudur. Toplumsal eşitsizlikler, ekonomik krizler, göç ve kimlik temelli gerilimler, popülist söylemleri besleyen bir zemin oluşturur. Suçlama kültürü bu bağlamda, yalnızca siyasetçilerin retoriği değil, aynı zamanda toplumsal kırılmaların bir yansımasıdır...
Ekonomik eşitsizlikler, “elitlere” veya “dış güçlere” yöneltilen suçlamaları güçlendirirken; kültürel farklılıklar ve göç olgusu, “biz” ve “onlar” ayrımını keskinleştirir. Bu durumda popülizm, hem mevcut toplumsal rahatsızlıkları ifade eden bir kanal, hem de bu rahatsızlıkları kutuplaşma yoluyla derinleştiren bir mekanizma haline gelir...
Sosyo-Politik açıdan bakıldığında, popülizmin yükselişi, demokratik kurumların zayıflaması kadar, toplumun ihtiyaç duyduğu temsil biçimlerinin eksikliğine de işaret eder. Suçlama kültürü, vatandaşların gerçek taleplerine kalıcı çözümler üretmediği için, uzun vadede hem siyasal güveni hem de toplumsal uyumu aşındırır. Buna karşılık, anlamaya dayalı siyasal pratikler yalnızca demokratik diyalog için değil, toplumsal adaletin yeniden tesisi için de kritik öneme sahiptir.
Sonuç:
Popülizm, suçlama kültürü üzerinden kısa vadeli mobilizasyon sağlasa da, uzun vadede demokrasinin kurumsal ve toplumsal temellerini aşındırır. Anlamaya dayalı *deliberatif demokrasi ise popülizmin ötesinde, sürdürülebilir bir demokratik ethosun inşası için güçlü bir alternatiftir. Demokratik sürecin geleceği, suçlama kültüründen uzaklaşarak toplumsal farklılıkları anlayışla kucaklayan yeni bir siyasal kültürün oluşturulmasına bağlıdır.
Hatta bu bir zorunluluktur...
*müzakereci...