Birol KESKİN'in yazısı...
Fotoğraf : Musa Ağacık…
“Şimdiye kadarki bütün toplumların tarihi, sınıf mücadeleleri tarihidir” der,
(Komünist Manifesto, 1848)
Tarih, genellikle liderlerin, savaşların ve diplomatik anlaşmaların hikâyesi olarak anlatılır. Oysa Marx ve Engels’in işaret ettiği gibi, bu yüzeyin altında asıl belirleyici güç, üretim araçlarını elinde tutanlarla onlara sahip olmayanlar arasındaki bitmeyen mücadeledir. Bu çatışma, uygarlığın her aşamasında, yalnızca biçim değiştirerek yeniden ortaya çıkar...
Demokrasi ve Mücadele
Arasındaki Kopmaz Bağ;
Hiçbir demokrasi, mücadelesiz var olmaz. Fransız Devrimi’nin getirdiği siyasal haklar, aristokrasinin yüzyıllardır süren imtiyazlarına karşı yükselen öfkenin eseriydi. 19. yüzyılda İngiltere’deki Chartist hareket, geniş işçi kitlelerinin oy hakkı talebiyle doğdu. 20. yüzyılda sendikal hareketler, sekiz saatlik iş günü, asgari ücret ve sosyal güvenlik gibi kazanımların arkasındaki temel güç oldu...
Sınıf mücadelesi verilmeden ne barıştan, ne demokrasiden,ne gerçek bir adaletten ve hukuktan söz edebilmek olası değildir...
Marx’ın ifadesiyle, “bugüne dek kazanılmış bütün özgürlükler, mücadeleyle kazanılmıştır.” Bu nedenle, sınıf mücadelesinin sustuğu yerde demokrasi yüzeysel bir vitrin haline gelir; seçimler yapılır ama kararlar, sermayenin çıkarlarına göre alınır...
Burjuvazinin Çifte Yüzü;
Komünist Manifesto, burjuvazinin feodal düzeni yıkarak üretici güçleri benzeri görülmemiş ölçüde geliştirdiğini kabul eder. Gerçekten de kapitalizm, bilimsel ilerleme, üretim hacmi ve küresel ticaretin yaygınlaşması açısından tarihin en dönüştürücü sistemlerinden biridir...
Ama bu ilerleme, büyük bedeller karşılığında elde edilir. Kapitalizm, insan emeğini ve doğayı, sürekli büyüme zorunluluğunun hammaddesi haline getirir. Tüketim kültürü, bireyi politik özne olmaktan çıkarıp pazara bağımlı bir müşteri haline indirger...
Konforun Sessiz Zincirleri;
Bugün kapitalizmin en etkili silahlarından biri, yarattığı “konfor alanı”dır.Krediyle finanse edilen yaşamlar, anlık eğlenceler, kolay erişilen tüketim…
Bunlar, zincirlerin sertliğini yumuşatan ama onları daha da sağlamlaştıran unsurlardır. İnsanlar, küçük rahatlıklarını kaybetme korkusuyla büyük özgürlüklerini savunmaktan vazgeçer...
Marx’ın bahsettiği açık sömürü biçimleri, yerini görünmez bağımlılıklara bırakmıştır.
Dijital Çağda Yeni Sınıf Cepheleri
Manifesto’nun “Burjuvazi, kendi suretinde bir dünya yarattı” tespiti, bugün veri merkezlerinde ve algoritmaların satırlarında hayat buluyor...
Üretim araçları artık dijital platformlar, bulut ağları ve yapay zekâ sistemleri...
Hammadde, veri ve insanın dikkat süresi...
İşçi sınıfı, sadece mavi yakalı değil; beyaz yakalı, freelancer, içerik üreticisi ve platform işçisi de bu yeni proletaryanın parçası...
Bu ortamda kapitalist kontrol, yalnızca ekonomik değil, bilişsel düzeyde de kurulur. Algoritmalar, tüketim alışkanlıklarımızdan politik tercihimize kadar her alanı şekillendirebilir...
Gençliğin Sorumluluğu ve Potansiyeli
Dijital çağın genç kuşağı, hem bu sistemin en yetkin kullanıcıları hem de en çok sömürülenleri. Onlar, bilgiye erişimde eşsiz bir avantaja sahip; ama bu avantaj, yalnızca tüketimle sınırlı kaldığında sisteme hizmet eder...
Gençler, dijital teknolojiyi üretim, örgütlenme ve dayanışma aracı olarak kullanmalı...
Gözetim kapitalizmine karşı veri güvenliği, platform tekellerine karşı alternatif dijital ağlar inşa etme bilinci geliştirmeli...
Yerel sorunlarla küresel mücadele arasındaki bağı kurarak, uluslararası dayanışmayı dijital zeminde yeniden tanımlamalı...
Ne Yapmalı?
Sınıf Bilincini Canlandırmak: Eşitsizlik artık yalnızca gelir farkında değil, dijital erişim ve veri kontrolünde de kendini gösteriyor. Bu alanlarda farkındalık yaratmak temel öncelik olmalı...
Dijital Mücadeleyi Fiziksel Mücadeleyle Bütünleştirmek: Grevler, protestolar ve sokak hareketleri kadar, dijital kampanyalar, açık kaynak projeleri ve bilgi paylaşım ağları da önem taşıyor...
Konfor Alanını Sarsmak: Eğitimden medyaya, her alanda “kolay hayat” söyleminin ardındaki sömürü ilişkilerini teşhir etmek...
Sonuç: Uyanış Çağı...
Sınıf mücadelesi bitmedi; biçim değiştirdi. Kapitalizmin zincirleri artık yalnızca çelikten değil, alışkanlıklardan, ekranlardan ve bağımlılıklardan örülüyor.Demokrasi, ancak bu zincirler kırıldığında, yani halk kendi kaderini eline aldığında gerçek anlamına kavuşur...
Tarih, bekleyenleri değil, harekete geçenleri yazar. Konfor alanı, sessiz bir mezardır.
Gençlere düşen görev bu bilinçle yarına hazırlanmaktır. Çünkü geleceği, onu inşa edenler belirler...