Hasan BİLDİRİCİ yazdı...
PKK lideri Abdullah Öcalan da başlatılmış olan süreçte devletin adım atmakta geç kaldığını söylüyor ve bir an önce müzakerelere geçilmesi gerektiğini belirtiyor. Müzakerelere başlarken de Kürt tutsakların serbest bırakılmasını istiyor...
Oyalama ve süründürme sürecinde Öcalan'ın bazı öfke ve üzüntülerinin olduğunu öğrenmiştik. Bir Kürt kadının komisyondaki Kürtçe dilinin meclis tutanaklarına bilinmeyen bir dil olarak geçmesi bende de bir kırılma noktasıdır. 30 milyon Kürt vatandaşın dilini meclis tutanaklarına :"Bilinmez bir ses olarak" kayıtlara geçen devlet Kürtlerin devleti değildir...
JIN TV’de yayınlanan özel programa katılan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları soruları yanıtlarken bir yerde şöyle diyor...
"Bir önceki görüşmede Öcalan devletin Muaviye oyunlarını iyi bildiğini, bu Muviye oyunları devam ederse direniş sergileyeceklerini söyledi," diyor...
Kürtlerin kendisine düşmanlık yapan bir devlete bu çağda ihtiyacı yok. Bunu DEM Partililerin de anlaması gerektiğini düşünüyorum...
Tepeden tırnağa Kürt hastalığına bulaşmış; fitne ve fesatla yoğrulmuş; tam yüz yıl boyunca Türkiyeli devrimcilere ve sola vurmuş; Ermeni düşmanlığı yapmış; kendi deyimleriyle 29 isyanda yüzbinlerce Kürt öldürmüş ve en sonunda dünyanın dört bir yanından topladığı binlerce cihadist teröristin namlularını Kürtlere çevirtmiş hasta bir devleti DEM Parti artık kurtaramaz...
Roma Imparatorluğu, Bizans İmparatorluğu ve Osmanlı tam da Türk devletinin muzdarip olduğu hastalıktan dağıldı ve öldü...
Amerika, İsrail veya Rusya ölümüne savaşarak ülkeleri ve halkları için yeni besin ve enerji yolları açıyor; Türk devleti Kürt düşmanlığı hastalığından dolayı Türkiye'nin besin ve enerji yollarını kapatıyor. Kürdistan'ın merkezinde yer aldığı Mezopotamya hayvancılığın ve tarımın coğrafyasıdır. Türk devleti tam 40 yıldır havadan ve karadan vatandaşım dediği halkın dağlarını, ovalarını ve ahırlarını vuruyor. Mezopotamya'yı vuruyor. Bu nedenledir ki ülkeyi buğday ve et ithal eder duruma getirdiler...
Milli Güvenlik Kurulu; güvenliğini ve dirliğini sağlamakla yükümlû olduğu halkın besin kaynaklarına vurarak, köylerini yıkarak onları şehirlerin sefilleri haline getirdi...
MGK, Kürtlerin ve Türklerin enerji ve besin hatlarına vurmaya devam ediyor. Hayatın kaynağı yüzlerce kilometrelik Suriye sınırına sırf orada Kürt var diye yüksek beton bloklar yerleştirmiş. Halbuki bir adım ötesinde petrol var. ABD, Türklerin Kürt düşmanlığından dolayı okyanus ötesinden gelip petrol kuyularına el koydu. Aynı MGK; Kürtlere ve Türklere yeni enerji yolları açacağına, büyük bir işmiş gibi Kūrdistan dağlarındaki tarihi mağaraları bombalayıp betonluyor...
Türklerin ve Kürtlerin enerji ve besin yollarını tıkamaya devam eden MGK; kendi Kürt sorunumuz yetmezmiş gibi, Suriye Kürtlerini de düşman ilan ederek başkalarını Kürt sorununu da getirip üstümüze yıkıyor. Bu da yetmezmiş gibi Kürtleri öldürmeleri için Suriye'de binlerce teröriste maaş ödüyor...
Onlara maaş ödendikçe Türk halkı da yoksullaşıyor. Ailelerin iş bulamayıp bakmakta zorlandığı Türk ve Kürt gençleri kötü alışkanlıklar altında kıvranıyor...
Sadece iktidarda olanlara hizmet sunan devlet bundan acı duymuyor. Rahatsız olmuyor. Kılını kıpırdatmıyor...
Bu kadar gaddar, fesat, ilgisiz, çürümüş, toplumu vuruşturan, enerji ve besin yollarını tıkayan, farklı olanların kendi şarkılarını söylemesine tahammülü bulunmayan; giderleri yüksek, bakımı ve düzeltilmesi zor bu devlet mekanizmasını çok mu seviyorsunuz?
Bunu DEM Partlililere ve Kürtlere söylüyorum; bu saydıklarımdan rahatsızsanız, bu devleti iyileştirmenin mantığı ne? Bir senedir sizi oyaladıklarını görmūyor musunuz? Neden Ankara'dan umudu kesip görkemli Cizre pikniğine çıkmıyorsunuz?
Bunu Özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen Türklere de sorayım. Giderleri yüksek, bakımı zor, enerji ve besin kaynaklarının önünü tıkamış, fitne-fesattan başka bir özelliği olmayan devletin çürümüş çarklarını cılız omuzlarınızda nereye kadar taşıyacaksınız? Çökmesi gerekenin çökmesinden korkmayın, daha yenisini kurarsınız...
Özgürlük, adalet ve eşitlik fırtınasından kimse iktidar şapkasını kurtaramaz...
Kötü olanları kötülükleriyle baş başa bırakıp pikniğe çıkın. Zaten yenilecekler...
* Bu bir editöryal haberdir.







