Birol KESKİN'in yazısı...
Bazen kendimizi sürekli yorgun, isteksiz ve huzursuz hissederiz. Nedeni çoğu zaman dış koşullarda gibi görünse de, gerçek kaynak çoğunlukla içimizdedir. Zihnimizde büyüttüğümüz düşünceler ve beklentiler, fark etmeden bizi yorar. Bu yazı, içsel yorgunluğumuzun nedenlerini anlamaya ve onları yönetmenin yollarını sade bir dille anlatmayı hedefliyor...
Zihin bazen olmayan sorunları yaratır. Geleceğe dair senaryolar, geçmişle ilgili keşkeler.Bu düşünceler bizi bugünden koparır. Şunu sormak işe yarayabilir: “Bu düşündüğüm şey gerçekten oluyor mu, yoksa yalnızca zihnimde mi dönüp duruyor?” Bu farkındalık, zihnimizin yükünü azaltmaya başlar. Hayat zaten zor; bir de olmayan yükleri taşımaya gerek yok...
Hayat her zaman planladığımız gibi gitmez. Beklentilerle gerçekler arasındaki fark hayal kırıklığı yaratabilir. Ama bu farkı kabullenmek, tamamen teslim olmak anlamına gelmez. Hayat kendi yolunda akar; bu doğru. Ancak elimiz kolumuz bağlı da değiliz. Bazen küçük bir dokunuş, yönü değiştirmeye yeter. Bir karar, bir yüzleşme, bir adım.Hepsi kötü gidişatı durdurabilir. Akışa direnmeden, ama gerektiğinde müdahale ederek ilerlemek mümkündür...
Kıyaslama, içsel değeri aşındırır. Özellikle sosyal medyada herkesin sadece parlatılmış halini görürüz. Bu da, kendi hayatımıza haksızlık etmemize yol açar. Gerçek başarı, başkalarının değil, kendi yolunda yürüyebilmektir. Kendi hızımızda ilerlemek, kıyaslamanın getirdiği yetersizlik hissinden bizi korur...
Herkesin yükü kendine özgüdür. Kimi için bu, maddi zorlukların getirdiği kaygıdır; kimi için ailevi sorumluluklar, kimi içinse toplumsal baskılar ya da kültürel beklentiler. İçsel yorgunluğumuz, sadece zihnimizin oyunlarından değil, aynı zamanda yaşadığımız çevreden ve koşullardan da beslenebilir. Bu farklılıkları görmek, kendi hikayemizi daha iyi anlamamızı sağlar. Hayatın her alanında aynı fırsatlara sahip olmasak da, kendi koşullarımız içinde küçük adımlar atarak ilerleyebiliriz. Önemli olan, bu farklılıkları bir bahane olarak değil, kendi yolumuzu çizmek için bir başlangıç noktası olarak görmektir...
Geçmiş, ders almak için vardır; sürekli hatırlayıp kendimizi yargılamak için değil. Olanı değiştiremeyiz, ama onunla olan ilişkimiz değişebilir. Geçmişle barışmak, bugünü özgürce yaşayabilmenin anahtarıdır. İleriye daha sorunsuz olarak yürümek istiyorsak, geçmişin yükünü bırakmalıyız...
Hayattaki her şey bizimle ilgili değildir. Bir söz, bir bakış, bir sessizlik… Hepsini kişisel algılamak bizi yorar. Kendine değer vermek önemlidir; ama her şeyi üstlenmek değil. Bazen geri çekilmek, bazı şeyleri olduğu gibi bırakmak içsel bir gücün göstergesidir. Dünya bizim etrafımızda dönmüyor — bunu fark ettiğimizde içsel yükümüz hafifler.
Mutluluk ya da huzur, dış koşullar kadar içsel tavırlarımızla da ilgilidir. Zihnimizi tanıyarak, düşüncelerimizi yöneterek ve hayatla olan ilişkimizi dönüştürerek büyük değişimler başlatabiliriz. Belki hayatın akışını tamamen değiştiremeyiz, ama bazı önemli dokunuşlarla yön verebiliriz. Bir düşünceyi sorgulamak, bir duyguyu kabul etmek, bir alışkanlığı kırmak.Tüm bunlar içsel yorgunluğu hafifletir...
Ve bazen de değişmek gerekir. Hayatın doğası değişkendir; şartlar, insanlar, duygular sürekli dönüşür. Bu değişkenliğe direnmeden ayak uydurabilmek, yaşamın sürekliliği içinde vazgeçilmez bir adımdır. Değişmekten korkmamak gerekir; çünkü bazen hayatta kalmanın tek yolu, esnemeyi bilmektir...
Kendimize nazik davranmak, kendimizle dürüst bir ilişki kurmak ve hayatı olduğu gibi ama bilinçle yaşamak.İşte gerçek huzur da burada başlar...