Hizalama baskısı altında bir "süreç"

Hizalama baskısı altında bir

Fatih POLAT yazdı...
[email protected]

Teorik ve politik tartışmalarda, özellikle hegemonya mücadelesi bağlamındaki başlıklarda askeri terimlerle politik terimlerin birbirine yaklaştığını ve kimi zaman birbirini ikame ettiğini görürüz: Mevzi savaşı, strateji, taktik, hiza vb… Barışa dair mevzularda, bu daha ironik bir hal alabiliyor.

Lafı çok dolandırmadan meselemize gelelim. Bir yılı aşkın süredir konuştuğumuz son ‘sürece’ dair aldığı pozisyonun önemi yadsınamaz olsa da bazılarının, Nobel Barış Ödülü verilmesini önermeyi düşünecek kadar, ayarsız coşkulu bir alkışla desteklediği Devlet Bahçeli’den geçtiğimiz hafta, bir açıklama daha geldi. Daha önce CHP tarafından farklı biçimde önerilen bir konuyu Bahçeli, “TBMM başkanının çağrısı ile ‘Yeni yüzyılın terörsüz Türkiye stratejisi; milli birlik ve dayanışma komisyonu’ kurulması” biçiminde dillendirdi.

Aynı açıklamadaki çok önemli bir başka vurgu ise pek öne çıkarılmadı: “27 Şubat İmralı çağrısıyla kabuğunu kıran, 10 Mart’ta PYD/YPG’nin silahları Suriye Arap Cumhuriyeti’ne teslim etmeyi, yeni yönetimin kurumlarına entegre olmayı bir mutabakat zaptıyla kabule dayanan…” Şam’da SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi ile geçici yönetimin Cumhurbaşkanı Muhammed Colani arasında 10 Mart’ta imzalanan 8 maddelik anlaşmada, Bahçeli’nin aktardığımız bu ifadesi yok. Şu var: “Suriye’nin kuzeydoğusundaki tüm sivil ve askeri kurumların, sınır kapıları, havaalanı, petrol ve doğal gaz sahaları dahil olmak üzere Suriye devletinin yönetimine entegre edilmesi.” Bahçeli, sürecin bu en kritik konusunu oluşturan Suriye ayağına dair Dışişleri Bakanı Fidan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sürekli dile getirdikleri, Colani’ye de telkin ettikleri “hizalama” düsturunda duruyor. SDG ve dolayısıyla Kürt tarafı, varlığını, anayasal güvenceyle koruyacağı bir yöntemi talep ederken, Ankara’nın ABD’yi zorladığı ve Colani’yi presleyerek gerçekleştirmeye çalıştığı formül, SDG’nin silahlı yapısının eriyip dağılarak en etkisiz haliyle yeni Suriye’nin yönetsel yapısına entegre edilmesi. Bu açıdan Rojava’nın ikinci kez bir kopma riski oluşturabilecek makas farklılıkları içerdiğini hatırlatalım.

Hizalama refleksi başka örnekleriyle de adeta sürecin başrol koltuğuna oturmaya aday bir biçimde dolaşımdaydı. CHP’ye yakın medya organlarında, Sosyalist Enternasyonalin önceki gün İstanbul’da gerçekleşen toplantısında DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları ve DEM Parti Grup Başkan Vekili Sezai Temelli’nin, “Free İmamoğlu” yazılı dövizleri kaldırmadığı haberi tam bir “hizalama” operasyonu havasında verildi. Ardından her ikisi de önlerinde olmadığı için dövizleri kaldırmadıklarını, dövizlerin yanlarındaki partililerce kaldırıldığını ifade ettiler. Daha önce iktidar medyasında dillendirilen “Sanatçılar terörsüz Türkiye istemiyor mu?​” tavrı da benzer bir hizalama yönteminin ifadesiydi. Hizalayan hizalayana!

Ancak, Sosyalist Enternasyonal toplantısında CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in şu vurgusu, CHP’ye yakın medyanın ufuk alanın ötesindeki bir içeriğe sahipti: “Bu toplantıda bizimle birlikte bu salonda bulunan ve Mecliste birlikte temsil edildiğimiz DEM Parti’nin Sayın Eş Genel Başkanı da var, birazdan kendisini de dinleyeceğiz. Onların geçen dönem çok yüksek oylarla seçtirdikleri 49 belediye başkanına, terör gerekçesiyle kayyım atanmıştı. Bu dönemde de halen daha 10’un üzerinde belediye başkanlarına kayyım atandı. O süreçte de hep dayanışma içinde olduk, bu süreçte de olacağız. Türkiye’de de şu anda ‘terörsüz Türkiye’ sloganı altında ancak bizim ‘terörsüz ve demokratik Türkiye’ diye destek vereceğimizi açıkladığımız bir süreç var. Bu sürecin Türkiye’de terörü bitirmesi, çatışmaların olmaması, bundan sonra Kürt-Türk hiçbir annenin gözünün yaşının akmaması umudu var. Yaşadığımız bütün zorluklara, gördüğümüz bütün baskılara rağmen bu sürece sosyal demokratlara yakışır en olumlu katkıyı veriyoruz, vermeye de devam edeceğiz. Bunu da kayda geçirmek isterim.”

Birileri hizalama yarışı içindeyken, geride bıraktığımız hafta sonu İstanbul’da, dünya çatışma süreçleri deneyimleri ile bizdeki sürecin deneyim ve dinamiklerinin birlikte tartışıldığı bir konferansa ev sahipliği yapıldı. Sabancı Üniversitesinden Prof. Dr. Ayşe Betül Çelik ve Tina Blohm’un (Friedrich-Ebert-Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği) açılış konuşmalarını yaptığı iki günlük toplantı, süreci derinlikli anlama çabasına katkı bakımından kıymetliydi.

Not : Bu yazı Günlük Evrensel Gazetesi'nden alınmıştır...

Önceki Haber Düzenin kadınlara getirdiği tek şey taksitli yaşam...
Sonraki Haber Son Söz...
Benzer Haberler
Rasgele