Arif NACAROĞLU yazdı...
[email protected]
Fotoğraf : Dirim Han…
'70’lerin sonlarına doğru emek mücadelesi yükseldikçe faşist çeteler işçi grevlerine, emekçi kahvelerine, sosyalist öğrencilerin yaşadığı evlere saldırılarını arttırmışlardı. 16, 17 yaşına yeni basmış Ferhat’ın, biraz daha büyük Haluk’un, Abdullah’ın, Semih’in eline silah verip, “Türklüğü komünizmden kurtarıyorsunuz” palavrasıyla, Kara Murat, Malkoçoğlu filmlerinin, şimdi kıyılarını, derelerini zevkle yağmaladıkları Karadeniz’in çırpınması türkülerinin gazı ile doldurdukları çocuklar, gençler, ileride kariyer yapıp piyonluktan babalığa yükselecek olmalarının heyecanı ve cahilliği ile katliamlar yapıyorlardı. Emekçi çocukları sermayenin oyununa gelmiş, kendi gibi emekçi çocuklarını, hem de kendi kurtuluşunu da sağlayabilecek sosyalist gençleri, kariyer uğruna öldürüyorlardı. Çeteleşmiş eğitimsiz gençlerin tek umudu, bir, iki kahve tarayıp isim yapmak, çetede parsanın büyük kısmını cebe indirecek pozisyona gelmek olmuştu.
İçlerinden beceremeyenler yok oldu gitti. Ama becerenler en üst pozisyonlara geldi. Kimi özgeçmişine silahla taradığı kahvelerin fotoğraflarını koydu, kimi dünyanın en güzel, masum hayvanlarının önünde garip kıyafet ve takılarla fotoğraf çektirip, bir üsttekinin dikkatini çekmek için olmadık rezilliği yaptı.
En tepedeki sarsılmaz sermayenin kendileri için küçük ücretlerle satın aldıkları bu zibidi neye, niçin saldırdığını bile idrak edemeden gazetemizin İzmir bürosunu kurşunladı. 50 yıllık geçmişin 30 yıllık Evrensel’i üç, beş kurşunla susar mı?
Saldırgan belli ki ileride katil başı, mafya lideri olup, garibanın malına çöküp, kırmızı ceket altına yeşil pantolon giyip pırlantalı saatiyle, 4 egzozlu arabasıyla hava atan, siyasetin kirli tarafında yer alıp, devleti, vatanı koruyorum numarası ile şerefini satan bir kariyerin peşinde.
Peki onun eline o silahı verip Evrensel’e gönderenler?
Onlar daha belli. Derelere, kıyılara saldıranlar, ormanları yakıp otel yapanlar, dağları, köyleri, ağaçları talan edip çaldıkları paraları Londra’da, New York’ta yiyenler.
Bize bir şey olmaz. Üç, beş kurşunla susmayız.
Biz emeğiz, biz halkız...
NOT : Bu yazı Günlük Evrensel Gazetesi'nden alınmıştır...